Dergi Bursa Şubat/Mart 2014 - page 105

103
ama izleri onun kendi adına
kurduğu hayalleri ve planlarını
bozacak kadar derindi. Hayal
kırıklığına kendini kaptırmak
yerine “B” planına geçmeyi
tercih etti. Çünkü Audrey,
olumsuz durumlar karşısında
ne yapacağını çok iyi biliyordu.
Madem balerin olamayacaktı
o halde dans etmenin başka
bir yolunu bulur ve bir şekilde
sahnede olmayı başarabilirdi.
Öyle de yaptı. Londra
müzikallerinin seçmelerine
katılarak başarılı oldu ve aldığı
küçük rollerle hem kendini
geliştirdi hem de oyunculuk
yolunda emin adımlar atmaya
başladı. Hem para kazanmak
hem de hayaline giden yolda
yürümek adına, hiçbir fırsatı
kaçırmadan; birkaç kelime
edeceği hatta bazılarında
repliğinin bile olmadığı
filmlerde figüranlık yaptı.
Katıldığı seçmelerde, sabırla
beklediği sıralarda geçen
saatler boşa gitmedi, zamanla
daha çok izlenen filmlerde,
kendine gittikçe süresi uzayan
roller bulmaya başladı. Her
zaman inandığı “Bir şeyi ne
kadar çok ister, onun için ne
kadar çok emek verirsen o
kadar hak edersin ve hayatta
mutlaka hak ettiğini alırsın”
düşüncesini ispatlarcasına
attığı her adım, onu kendi
doğrusuna biraz daha
yaklaştırıyordu.
“Nasıl yaşanacağını,
kenarda durup izlemeden
dünyanın nasıl hem
içinde hem dışında
olunacağını öğrendim.
Bir daha asla ama asla
hayattan kaçmayacağım.
Aşktan da…”
Kendine has havası, masum
ifadesi ve dönemin yıldızlarına
göre son derece büyük farklar
taşıyan vücut hatları ile dikkat
çekiyor; görenleri ışıltısıyla
büyülüyordu. Hem yapımcılar
hem de seyirciler tarafından
keşfediliyor, herkes sahnede
“onu” görmek istiyordu. İlk
olarak 1951 yılında “Gigi” isimli
oyunda sergilediği başrol
performansı, oyunun gösterim
sayısını arttırırken Audrey’in
ilk filmi için beklediği fırsatı da
beraberinde getirdi. Deneme
çekiminde Audrey’in samimi
tavırları, bu çekimi izleyen
bazı prodüksiyon şirketleri
tarafından uzun yıllar “Londra,
New York ve Hollywood’da
kaydedilen en iyi görüntü”
olarak anılmasına neden
oldu. 1953 yapımı Roma Tatili
(Roman Holiday) filmi için
yapılan seçmelerde, birçok
adayı arkasında bırakarak 23
yaşında beyazperdedeki ilk
başrolüyle birlikte o artık tiyatro
ve sinemanın aranan yıldızı; ilk
filmiyle “En İyi Kadın Oyuncu
Oscarı”na layık görülmüş
ödüllü bir oyuncuydu. Artık
zaman Audrey için kazanma
zamanıydı. Ardı ardına
gelen filmler ve ödüller,
Audrey’in sadeliğinden ve
mütevazılığından bir şey
eksiltmezken, hak etmek için
çok savaş verdiğine inandığı
mutluluğunu arttırıyordu.
Bir dergiye verdiği röportajda,
son derece çirkin olduğunu,
kepçe kulakları, tahta göğüsleri
ve berbat görüntüsüyle
hiçbir erkeğin kendisini
beğenmeyeceğini ve onunla
evlenmek isteyen biriyle
tanışamayacağını söyleyen
Audrey Hepburn, aşkı ilk
tattığında 25 yaşındaydı. İlk
filminde yakaladığı başarıdan
bir yıl sonra oynadığı oyunda
başrolü paylaştığı Mel Ferrer
ile 1954 yılında evlendi. Aynı
yıl romantik komedi türünün ilk
örneklerinden olan “Sabrina”
filmiyle “Akademi Ödülleri”ne
aday gösterildi. Bir yandan
eşiyle birlikte projelerde
yer alıyor bir yandan adıyla
özdeşleşen “Funny Face”
filmindeki dans performansıyla
büyülemeye devam ediyordu.
Aldığı ve layık gördüğü ödülleri
kendi de sayamıyor, bir yandan
başarılarının bir yandan
aşkının tadını çıkarmaktan
başka bir şey düşünmüyordu.
She was recognized by viewers
and producers; everybody
wanted to see “her” on stage.
Her first leading role in 1951 at
“Gigi” prolonged the play and
brought her a long-awaited big
break. Her sincere attitude during
the auditions were defined as
“the best images to be recorded
in London, New York, and
Hollywood” by the production
companies. She took her first
leading role in the silver screen,
leaving behind many candidates,
at the 1953 movie titled “Roman
Holiday” at the age of 23. She
was now the sought-after star
of theatre and cinema and was
awarded the “Best Actress”
Oscar with her first movie. It was
time to win for Audrey. Movies
and awards one after another
did not diminish her pureness
and humility but added to her
happiness which she struggled a
lot to earn.
Audrey Hepburn, who claimed in
an interview that no man would
find her attractive and she would
never meet a guy that would want
to marry her because she was
quite ugly, with flap ears and a
flat chest, was 25 when she first
tasted love. She married Mel
Ferrer, her co-star at a play she
acted in after her success from
her first movie. The same year
she was nominated for an Oscar
with her next film “Sabrina”, one
of the first examples of romantic
comedy. She both continued
acting with her husband and
dazzling audiences with her
dance performance in “Funny
Face”, a name she is identified
with. She could not follow the
awards she received; she thought
nothing other than tasting love
and enjoying success. She
craved being a mother, wanted
to have child. As she did with
everything, she had to be patient
for this as well and her first child
Sean was born in 1960.
In 1961 she acted in the movie
“Breakfast at Tiffany’s” along
with well-known actors, paving
the way to her immortality. An
1...,95,96,97,98,99,100,101,102,103,104 106,107,108,109,110,111,112,113,114,115,...132
Powered by FlippingBook