Dergi Bursa Şubat/Mart 2014 - page 46

44
Müzenin adına ve içeriğine
ilham veren aşk öyküsü, “aşığa
engel olmadığı”nın ifadesi
olarak yüzyıllardır anlatılıyor.
Hikâyeye göre nakkaşlık yapan
Ferhat, Sultan Mehmene
Banu’nun kız kardeşi Şirin için
yaptırdığı sarayda çalışırken;
Şirin’i görür ve ilk gördüğü
yer de deliler gibi aşık olur.
Şirin de ona sevdalanır ancak
aralarında bir engel vardır.
Mehmene Sultan, Şirin’i
Ferhat’a vermemeye kararlıdır
ama bunu direk söylemek
yerine, Ferhat’tan imkânsız
olduğunu düşündüğü bir şeyi
yapmasını ister: Elma Dağı’nı
delip, köye su getirmek. Ferhat,
karşılığında ne istenmiş olursa
olsun, “Şirin”ine kavuşmak
için bir umut ışığı bulmuş
olmanın sevinciyle bir an bile
düşünmeden düşer yollara.
Dağı deler, su yolunu açar,
görevini tamamlar ama köye
dönüp Şirin ile kavuşmadan
önce yalan bir haber duyar.
Şirin ölmüştür. Mehmene
Banu’nun Şirin’i vermek
zorunda kalacağını anlamasıyla
kurduğu bu tuzağa düşen
Ferhat, haberi alır almaz dağı
deldiği külüngünü havaya
fırlatır, külünk düşerken başına
isabet edince oracıkta can
verir. Acı haberi alan Şirin
Ferhat’ın yanına gider ve
onun öldüğü yerde kendini
kayalıklardan aşağı bırakır.
Ama bu ayrılıklarının değil,
bu dünyadaki engelleri aşıp
öteki dünyada kavuştukları
anlamına gelir. Çünkü bu
efsaneyi anlatan da dinleyen
de bilir ki; gerçek aşıklar asla
ayrılmaz ve gerçek aşkın
önünde hiçbir engel duramaz.
Bütün aşk hikâyeleri, efsane
olmuş aşıkların nesilden nesile
anlatılıyor olmalarının sebebi
biraz da budur belki. Ortak
noktaları gerçek bir kavuşma
olan aşk efsanelerinden
biri de yine Amasya Aşıklar
Müzesi’nde bir köşesi olan
Romeo ve Juliet’in ayrı
dünyalara ait hikâyesi. Tarihte
geçen ve gerçek olduğu bilinen
bir aşk da, eserleriyle ün salmış
Mimar Sinan’ın, Kanuni Sultan
Süleyman ve Hürrem Sultan’ın
kızları Mihrimah Sultan’a
duyduğu aşk. Mimar Sinan,
kalbine gömdüğü aşkından
aldığı ilhamla, ölümünden
yıllar sonra bile gizemi
çözülemeyen en gizemli, en
muhteşem eserlerini ortaya
koydu. Mihrimah Sultan’ın
kendi adına yaptırdığı külliye
ve camide Mimar Sinan,
sultanının eşsiz güzelliğini
yansıtırken, Mihrimah Sultan’ın
adının içinde bulunan “güneş”
ve “ay”ı da gizli aşkına ortak
ettiği söyleniyor. Konuyla
ilgili bir sürü tez öne sürüldü,
belgeseller çekildi, kitaplar
yazıldı. Aynı zamanda bir
matematik dehası olduğu
bilinen Mimar Sinan, Mihrimah
Sultan için yaptığı iki külliyenin
içinde aşkının sırrını gizledi.
Yılın yalnızca birkaç gününde,
yapıların arka cephesinden
güneş batarken diğerinden
ay doğuyor olması bugün bile
konuşulan ve tartışılan bir konu.
Sır net olarak çözülemedi ama
birçok insan, böylesine eşsiz
eserler ortaya koyan Mimar
Sinan’ın ilhamının, aşktan
daha üstün bir kavramdan
beslenemeyeceğine inandı.
“Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım”
diyen Sinan, Mihrimah’a bir
gönderme mi yapıyordu?
“Hak ile oldum aşina,
kalmadı gönlümde
nesne. Pervaneyim
ateşine, aşkına yanmaya
geldim.” Pir Sultan Abdal
Yazılan, anlatılan, bilinen her
aşkın yolu, aslında aşkların
en büyüğü ve özü olan ilahi
aşka çıkıyor. Hak yolunda
“bir” olmaya. İnsanın içine
dönerek, özündeki aşka
kavuşabilmesi; dünyadaki
sonsuz uykudan, vaktinden
önce uyanması, bedeni bu
dünyadayken maddeden
uzaklaşıp, manaya varması…
Yunus Emre’nin, Pir Sultan
Abdal’ın, Mevlana Celaleddin
Rumi’nin, Ahmet Yesevi’nin ve
eksiğini kendi özünde arayan
daha nice tasavvuf büyüğünün
inandığı gibi. Dünyadayken
tüm maddiyattan sıyrılıp,
“bir dem aşksız kalmamak”
için dua edenlerin yüce aşkı.
Tüm güzelliklerin, iyiliklerin
kaynağını arayan; ilahi aşkın
çilesine adanmış hayatlar,
beşeri zevklerin çok ötesine
geçerek, aşkın dünya ve
Allah’ın birliği inancına teslim
olup hakiki aşk için yaşarlar.
Edebiyat felsefe gibi birçok
alanda geçerliliğini koruyan
ilahi aşk, ilahi olan yüce yaratıcı
ile bütünleşmenin iki yolunu
kabul eder: Bilgi ve sevgi…
Bilim yolunda elle tutulur
gözle görülür yaşanabilen
deneyimler gerçekleşir ya da
sevgi yolunda soyutlanan hisler
ile “bir” olana ulaşılır. İlahi aşk,
yoluna yüz çevirenlere göre
tanrıya aşık olmak değil, onun
aşkının gücünü fark etmeye
ve kabullenmeye bağlıdır.
Dünyada hiçbir madde ile
bağı kalmamış, “O”ndaki aşkı
özleyip bu uğurda yanmaktan
başka derdi kalmamıştır aşığın.
Yalnızca yaşar, hisseder;
maddeyi aşıp, manaya varır.
Anlatılıp tanımlar yapılacak
değil, ancak yaşanabilecek bir
aşktır ilahi aşk. Semazenlerin
çileli yolculuklarında seve seve
çektikleri cefadadır. “Bir” olmak
ve “bir” olana ulaşmaktır.
he included the “sun” and the
“moon” in his secret love. Many
theories on the subject were put
forth, many documentaries were
shot and books were written.
Mimar Sinan was also a genius in
mathematics and he hid his love
for Mihrimah Sultan inside the
two külliye buildings. The fact that
for only several days in the year
the sun sets from one side of the
structure while the moon rises
from the other side is still being
discussed. The mystery is not yet
solved but many people believed
that Mimar Sinan could only get
such an inspiration from love.
Was Sinan making a reference
to Mihrimah when he said “Let
My Name be Written Light to
Eternity”.
“I got acquainted with the
God, I have nothing left in
my heart. I am a moth to
your flame, I have come
to burn in your love.” Pir
Sultan Abdal
The path of all loves written, told
and known actually lead to divine
love which is the largest and the
essentials of love. To be “one” in
God’s way. Reaching to the inner
love; waking up from the infinite
sleep on earth before the time
has come, reaching meaning by
drawing oneself away from the
material world… Just like many
mystics believe such as Yunus
Emre, Pir Sultan Abdal, Mevlana
Celaleddin Rumi, Ahmet Yesevi
and many others who seek what
they need within them. The love
of those who pray to pull away
from the material world and “not
to be loveless”. Lives that seek
the source of all beauty and
goodness move over worldly
joys and yield to the belief in
the unity of love, the world and
God and start living for love.
Divine love holds its validity in
many forms such as literature
and philosophy and accepts two
paths to merge with the divine
creator: Knowledge and love…
Physical experiences occur with
science or the “one” is reached
by way of emotions isolated
on the path to love. Divine love
is not falling in love with the
God according to those who
turn to that path but depends
on realizing and accepting the
power of that love. The lover has
no ties with the material world
and thinks of nothing else but
to burn in his “love”. He only
lives, feels; overcome material
world and reaches meaning.
Divine love is not something that
can be defined but can only be
experienced. It is the hardship
that whirling dervishes suffer
gladly. It is being “one” and
reaching the “one”.
detaylı bakış
in details
1...,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45 47,48,49,50,51,52,53,54,55,56,...132
Powered by FlippingBook