Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Raif Kaplanoğlu yazıları

Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte oluşturulmaya çalışılan milli kültür, milli edebiyat akımları, ülkemizde yepyeni kültür ortamını doğurmuştur. Türk kültür ve edebiyatında çok köklü değişikler oluşmuştur. Bu yeni anlayışa göre oluşan değerler ışığında yapılmış olan edebiyat tarihlerinde ne yazık ki bazı kültürel değerlere yeterince yer verilmemiştir. Unutulan bu kültürel değerlerin başında hiç kuşkusuz, gayrimüslim kültürü gelmektedir. Cumhuriyet öncesi dönemde dinsel bir çekinceyle dikkate alınmayan gayrimüslim kültürü, Cumhuriyet döneminde de milli ideolojiyi zedeleyeceği düşüncesiyle göz ardı edilmiştir. Acaba Anadolu’da oluşan ulusal kültürel değerler içinde, hiç mi gayrimüslim kültürün etki yoktu? Bence, Anadolu’da oluşan Türk kültürel değerler içinde gayrimüslim kültürün etkileri hiç de azımsanmayacak ölçülerdedir.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Bursa’da yedi asırdır, Müslümanlarla Müslüman olmayanların kardeşçe birlikte yaşadığını biliyor muydunuz? Sanırım bu gerçeği çoğu Bursalı bilmiyor. Ya da ne alama geldiğini algıladığını sanmıyorum. Oysa çok değil 90 yıl öncesine kadar Bursa’da Müslüman olmayanların Müslüman nüfusa göre oranı üçte birini aşacak boyutlardaydı. Ancak tarihçilerimiz, edebiyatçılarımız, bu kentte gayrimüslimler hiç yaşamamış gibi bu kültürü görmezden gelmiştir. Sadece bir hayal, belli belirsiz görüntülerle hatırlanan anılar kalmıştır. Bu insanlar; nasıl yaşar, ne giyer, ne iş yapar, nasıl evlenir, nasıl ölür? Bursa kent kültürünü araştıranların hiç merak etmedikleri bir konudur. Nitekim bu konularda yazı yazmaya hazırlandığımda ne yazık ki önceden bu konuyu irdeleyen hiçbir araştırmaya rastlayamadım. Oysa Bursa’da yaşayan gayrimüslimlerin kültürünü bilmeden Bursa kent tarihini, edebiyatını, sanatını ve sonuçta kültürünü yazmak büyük bir eksiklik olacaktır.

Bursa kenti, iki bin yılı aşkın tarihinde çok farklı kültürel etkiler altında kalmıştı. Önce Mysiler sonra Bithynialılar yaşadı Bursa’da. Daha sonra da Yunanlılar. Türkler 14. yüzyılın başında Bursa’ya geldiklerinde, Bursa’da Rum adını taşıyan bir topluluk vardı. Bunların bir kısmı Müslüman oldu, ancak büyük bölümü dinlerini, kültürlerini korudu. Ancak yerli Rumlar, yeni gelen Türk göçmenlerden etkilendi ve Türk kültüründeki birçok ögeyi aldı. Türk kültürüne de birçok şey kattı. İki kültür birbirlerini o kadar etkiledi ki 20. yüzyılın başına geldiğinde dinsel farkın dışında neredeyse hiçbir fark kalmamıştı.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Anadolu’da gayrimüslim nüfus oranı, zamanla Türklerin asimilasyonu ile azaldığı düşüncesi çok yaygındır. Oysa Bursa’yı incelediğimizde, olay tersine geliştiğini görmekteyiz. Bursa’da gayrimüslim nüfus azalacağına büyük ölçüde artmıştı. 1487 yılında Bursa’da gayrimüslimlerin oranı yüzde 1.44’tü. Bu oran 1530 yılında yüzde 3’e, 1573 yılında da ise yüzde 6’ya yükseldi. Bu tarihten sonra gayrimüslimlerin oranı, İslamlara karşın sürekli arttı. Bunun önemli bir nedeni Türklerin savaşlara gidip ev-bark kuramayışı ve savaşlarda telef olmasıydı.

Bursa’daki bu gayrimüslim artışı 19. yüzyılda en üst noktasına ulaşmıştı. 1831 yılında Bursa’da 10.552 hane Müslüman’a karşın, 5.586 hane gayrimüslim yaşamaktaydı. Gayrimüslimlerin oranı bu tarihte yüzde 34.69’a çıkmıştı. 1870 yılında ise kent merkezindeki gayrimüslim oranı yüzde 36.08 olmuştu. Bursa’da gayrimüslimlerin oranının yükselmesi nedeniyle, 1880’li yıllarda devlet, 93 Göçmenlerini çoğunlukla Bursa civarına yerleştirmişti. Bu nedenle 1894 yılında kent merkezinde gayrimüslim oranı yüzde 22.36’ya, 1906 yılında ise yüzde 21.77’ye düşmüştü.

Bursa’da yaşayan gayrimüslimlerin oldukça rahat bir ortam içinde yaşadığı belgelerden anlaşılıyor. Bursa’da İslam, Hıristiyan ve Yahudilerin uyumlu bir beraberlik sürdürdüğü görülmektedir. Yahudiler kuyumculuk, terzilik ve bankerlik yaparken Rumlar meyhanecilik, ipekçilik yapmaktaydı. İslamlar ise yöneticilik ve tarım ile uğraşmaktaydı. Bu unsurlar Bursa’da birbirleriyle çekişmediği gibi tersine birbirini tamamlayan bir yapıdaydı. Birbirlerine ihtiyacı olan bir ilişki içerisindeydi. Cumhuriyet öncesinde Bursa merkezde 10,  tüm ilde ise 100’ü aşkın kilise vardı. Merkezde bulunan kiliselerden 7’si büyük, üçü ise çok ufaktı.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Bursa’da yaşayan Türkler ile Rum ve Ermenilerin iyi ilişkileri, Bursa’da yaşayan 100’ü aşkın tüm kaynak kişilerin beyanlarıyla görülmüştür. Bu topraklarda ortaklaşa yaşayan gayrimüslimlerin, kültür alışverişleri sayesinde dinleri dışındaki hemen hemen her şeyleri benzer bir duruma gelmiştir. Bursa’da yaşayan Ermenilerin büyük bölümü Türkçeden başka bir dil bilmiyordu. Rumların da çok önemli bir bölümünün Türkçeden başka dil bilmediği ve günlük konuşmalarında sürekli Türkçe’nin kullanıldığı anlaşılıyor. Ermeni şairler Türkçe şiir yazıyor ve Türkçe şarkılar söylüyorlardı. Ermeni harfleriyle, fakat Türkçe gazete çıkarıyorlardı.

Bursa’da bir Rum papaz, bir Müslüman’dan borç alabiliyor. Bir Naib, hacca giderken parasını papaza emanet bırakabiliyordu. Gayrimüslimlerin büyük bölümü sanat sahibi ve ekonomik açıdan da çok iyi durumdaydı. Mahallelerindeki yöneticileri, bekçileri ve din adamlarını kendileri seçerdi.

80 yıl öncesinde Türklerle Rum ve Ermenilerin nasıl bir ilişki içinde yaşadıklarına dair birçok canlı kaynak kişiyle konuştum. Yenigürleli Ali Hatırlı, Yunan İşgali sırasında Ermeni gençlerinin Türk köyünde 24 saat nöbet tutarak yakılmasını önlediğini söylemişti. Kendisi doğduğunda Ermeni komşularının zıbın getirdiğini ve bu zıbınla büyüdüğünü, yerlilerin, her zaman Ermeni komşularını iyi anlattığını söyledi. Gürsu’da çok az Türk yaşamasına karşın orada da ilişkiler çok iyiymiş. Rum meyhanesinin önünden bir Türk geçince, bu Türk’ü kucaklayıp zorla masaya oturturttuklarını, saatler süren sohbetler ettiklerini söyledi. Gürsulu yerliler, Rumların köyü terk ederken çok üzüldüklerini ve ağladıklarını hatırlıyor. Yunuselili Rıza Külcü, her zaman köyün yerlilerin Rumlarla iyi ilişkiler içinde olduklarını söyledikten sonra: “Çoğu sabah, namaza kalktığımda komşu Rum kadını ile annemin sabahlara kadar kahve içip sohbette olduklarını görmüşümdür” dedi. Külcü, köylerinde Rumca konuşulduğunu pek duymadığını, Rumların da her zaman Türkçe konuştuğunu söyledi. Zeytinbağı/Tirilye yerlilerinin tümü Rum komşularını çok iyi anlatmıştı. Çok iyi geçinirlermiş. Hatta Rumlar; Tirilye’den giderken, gemilerine Tirilye’deki tüm Müslümanları almış. Ancak sonra bu Müslümanlar Tekirdağ’da karaya inmiş, Rum komşularını buraya kadar uğurlamış.

Türk-Yunan ahali değişimi konusu, yaygın deyimiyle mübadele, dünyada gerçekleşen en dramatik toplumsal olgulardan biridir. Ancak, ülkemizde neredeyse hiç araştırılmamış bir konudur. “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Antlaşması (1923-1935)” sonucu Bursa’ya gelen göçmenler, kentin sosyal yapısı üzerindeki önemli etkileri olmuştur.

Etkin kimlikleri meçhul olup dinleri Hıristiyan olan, ancak tamamıyla Türk veya Anadolu kültürünü taşıyan insanlar Yunanistan’a gidince, Yunan kültürüne yabancı kalmış, bu nedenle yıllarca hor görülmüştü. Yunanistan’da da, Müslüman olmalarına karşın, birçok kültürel yapısının yabancısı olduğu Anadolu’ya gelen göçmenler de, sürekli yerli Türklerce hor görülmüştü. Bursa’dan giden Rum ve Ermenilerin konuştuğu dil Türkçeydi. Hata çoğu başka dil bile bilmiyordu. Bursa’ya gelen Giritliler, Prevezeliler, Karacaovalılar, Pomakalar ve Çingeneler başta olmak üzere gelen Yunanistan göçmenleri ise bir kelime bile Türkçe konuşamıyordu. Vodinalı göçmenlerden Yunuselili Hüseyin İşbilir, Yunanistan’da iskân memurlarından Cemal adlı bir üsteğmenin şu sözünü hiç unutmamış: “Bu nasıl iştir? Rumca bilmeyen ve sadece Türkçe konuşan insanlar Yunanistan’a gelmiş. Türkçe bilmeyen insanlar da Türkiye’ye gidiyor!” Girit göçmenlerinden Hüseyin İnan, Mudanya’daki çocukluk yaşamında tamamen Rum muamelesine tabi tutulduğunu gizlememişti. Parga göçmenlerinden Arif Seven de: uzun süre birbirlerine asla kız alıp vermediklerin ve ayrı kahvehanelerde oturup bütünleşmediklerini şu ilginç ifadelerle anlatmıştı: “Uzun süre bize gavur, Yunan tohumu dediler. Yıllarca hep o gözle baktılar bize. Biz, Rum mahallesine yerleşmiştik. Onlar da eski Türk mahallesindeydi. Çocuklar arasında Rumlar zamanında belki de hiç olmayan, mahalle kavgaları olurdu. Biz onların deyimi ile Rum idik, onlar da Türk. Taşlı sopalı bu mahalle kavgalarında bazen biz Türk mahallesini işgal ederdik, bazen de onlar Rum mahallesini işgal ederlerdi. Bize uzun süre gavur muamelesi yapıldı. Kendi dilimizi bile dışarıda konuşmaya çekinirdik.”

Türkiye’den Yunanistan’a göçen Rum ve Ermeniler ile Yunanistan’dan Bursa  bölgesine gelen göçmenlerin ilişkileri, Türk ve Rum halkının yaşadığı yüzlerce yıllık birlikteliğini, savaş ölümler bile ayıramamıştı. Kaynak kişilerden aldığım bilgilere  göre, Yunanistan’daki Türk köylerine, Rum göçmeni geldiğini saptadım. Bazı
köylerde ise hükümet, gelen Türk mübadele göçmenlerinin çoğunun yerine Anadolu’dan kaçan Rumları yerleştirmişti. Bir Türk evinin bir odasına yerleşen Rum ailesi ile yaklaşık bir yıl aynı evi ortaklaşa paylaşmıştı. Bu olay, son derece dramatik ve duygusal olaylara neden olmuştu. Bir tarafta çok kötü koşullar altında göçmen hayatı yaşamış ve hayatını düzene koyamamış Rum ve Ermeni Göçmenleri, diğer tarafta yüzyıllardır yaşadığı yurdunu terk etmeye hazırlanan Türk-Müslüman Göçmenleri. Bu iki kara yazgılı ailenin aynı evde, bir süre olsa hayatı paylaşmaya çalışması ne kadar hazin!

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Örneğin Görükleli Ali Yaman’ın Langaza’nın Sufa köyündeki evlerine, Karacabey’in içinde yaşayan bir aile gelip yerleşmiş. Beş kişilik olan bu ailenin hanımına Hacı Abla diyormuş Ali Yaman. İkisi kendisiyle yaşıt, üç oğulları varmış. Onlarla evde birlikte oyunlar oynamış yaklaşık bir yıl. Bu Rum aile ile evlerindeki her şeyi paylaşmışlar. Hayvanları birlikte sürmüşler çayıra, aynı sofrada, aynı karavanaya kaşık sallamışlar. Acıları paylaşmışlar, umutlarını ise hiç tüketmemişler. Bu Rum aile üyeleri hiç Rumca konuşuyormuş. Her adetleri birbirine yakın olduğu için bir yıl tek bir aile gibi yaşamışlar sanki. Ali Yaman daha sonra mübadele imzalanıp da Türkiye’ye göç etme zamanı gelince yaşananları şöyle özetledi: “Hacı Abla kendi elleriyle bizim azığımızı hazırladı. Fırından sıcacık ekmekler pişirdi bizim için. Çünkü o ‘macırlık’ yaşamış, görmüş, geçirmişti. Anneme yolculuk sırasında neler yapılması gerektiğini, ne gibi konularda zahmet çekebileceğini söylüyordu sürekli. Hacı Abla, her zaman Karacabey’deki evini ne kadar çok özlediğini söylerdi. Mutlaka bir gün evine gidip evini bulmasa da; ‘Evimin önündeki ceviz ağacının dibinde şöyle bir yatacağım’ derdi. Giderken de bize: “Bizim oralara gidersen bizim evimizi bul, oraya yerleş. Çok güzel bir yerdir. Çok güzel günler geçirdik o evde, o kasabada. Eğer benim evime gidersen benim için o ceviz ağacının altında şöyle bir yat emi komşu?” dedi. “Hanım Abla’nın bir daha Anadolu’ya gelip gelmediğini bilmiyorum ama onun yaptığı o güzelim ekmekler ta Mudanya’ya kadar geldi. Mudanya İskelesi önündeki zeytinliklerin altında azığımızı açıp da, Hacı Abla’nın yaptığı ekmekleri yerken hep o gözüme geldi.”

Bursa’da yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilerin, Bursa kültür ve sanatına katkıları yadsınamaz. Örneğin, Bursalı ünlü hekim Aristidi Paşa, Rum asıllıydı. Paşa’nın Hıfsısıha (Sağlığı Koruma) adlı 4 ciltlik kitabı vardır. Bu kitaplar 1911 ve 1916 yıllarında iki cilt olarak basılmıştı. Yine Bursalı tarih yazarı, Hasan Sırrı Orikagası-zade de, Hukuk-u Hususiye-i Düvel, (Devletler Özel Hukuku) Hukuk-u Düvel-i Noktayı Nazarından Osmanlı-İtalyan Muharebesi ve Osmanlı Coğrafyası adlı kitaplarıyla tanınmıştı. Bursa’nın en önemli zenginliği olan ipeğin ülkemizdeki en büyük uzmanı da, kuşkusuz Kevork Torkomyan’dı. Ermeni asıllı olan Torkomyan, Bursa’da ipek böceği yetiştirilmesi ve ipek endüstrisi konusunda çalışmalar yapmıştı. 1870’li yıllarda yurtdışında bu alanda eğitim gören Torkomyan, ünlü veteriner Pastör’den de dersler almıştı. Türkiye’ye dönüşünde, 1888 yılında İpekçilik Enstitüsü’nü kurup öğrenci yetiştiren Torkomyan’ın bu alanda birçok kitabı da vardır. Bursalı Ermeni asıllı Ohannes Deroyentz ise birçok kitabı olan ve gazete çıkarmış olan bir yazardır.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü

Birçok müzisyen ve tiyatro sanatçısı da Bursa’daki Rum ve Ermeni cemaatinden yetişmişti. 19. yüzyılda Bursa’da üç tiyatro bulunuyordu ve bu tiyatrolarda her yıl sayısız oyunlar oynanmaktaydı. Tiyatro sanatçıları da tamamen Rum ve Ermeni sanatçıların elindeydi. Özellikle de Ermenilerin. Bunlardan da en önemlisi Harutyan Aleksanyan’dı. 1878 yılında tiyatroya başlayan sanatçı, Bursa’nın ünlü tiyatro gurubu olan Fasulyacıyan ve Minakyan gurubunda çalıştı. Ancak Bursa’da yetişen gayrimüslim sanatçıların en ünlüsü kuşkusuz Bimen Şen’di. Bursalı Ermeni asıllı ünlü yorumcu ve besteci olan Şen, 1871 veya 1873 yılında Bursa’da doğdu. Kazpar Dergazaryan adlı bir Ermeni rahibin oğluydu. Babası, annesi ve kardeşi de saz çalardı. Bursa’da Surp Astvadzadzin Kilisesi’nde güzel sesiyle dikkat çekince, daha 8 yaşında iken kilisede ilahiler okumaya başladı. Şen’in ilahi okuduğu günler, çok sayıda dinleyici gelmekteydi. Dinleyiciler arasında hafızlar bile bulunurdu. Bir gün kendisini Hacı Arif Bey dinledi ve sesini çok beğendi. Daha sonra Hacı Arif Bey’in önerisiyle İstanbul’a gitti. Burada Hagopos Kıllıyan ve Lemi Atlı’dan ders aldı. Çok sayıda plak yaptı ve sattı. Gazinolarda yıllarca solistlik yaptı, konserler verdi. Atatürk kendisini dinledi. Çok sayıda bulunan bestelerinden en ünlüsü, “Yüzüm şen” adlı hüzzam bestesiydi. “Şen” soyadı da, bu şarkı nedeniyle verilmişti. Şen’in 600-800 arasında bestesi bulunduğu söylenmektedir. Bestekârın 221 notalı şarkısı, Şamlı İskender tarafından eski harflerle basıldı.

Bursa’da yaşayan gayrimüslimlerin büyük bölümünün konuşma dili Türkçe idi. Hatta kültür dili bile. İşte Bursa’da yetişişmiş en ünlü şair ve müzisyenlerden Agop/Hagops Efendi bunun en güzel örneğidir. Tüm Bursalı Ermeniler gibi Türkçe konuştuğu için şiirlerini de Türkçe yazıyordu. Özellikle Bursa köylerine ilişkin şiiri çok ünlüdür. O tarihlerde, Türk kimliğini taşıyan bir çok şairinin yazdığı şiirler, ne o zaman ne de bugün halkın anlayamayacağı  ağdalı Osmanlıca ile yazılırken, Ermeni asıllı Bursalı şairin yazdığı bu şiirde, Türk dilinin tüm inceliklerini ve nüktelerini görmeniz mümkündür. Yazımızı, işte bu ilginç şiiri okuyarak kapatmak istiyoruz:

“Ahı Dağ’nda bana bir baktı, yaktı bittim.

Kurşunlu’da urulup, Cerrah’a gittim.

Gamzesinin vasfını, Hançerli’de işittim.

Aman köylü dayeler, ben yarimi kaybettim.

Maskara’yı aradım, Baraklı’da dediler.

Kirazlı’dan sürünce, Dudaklı’da dediler.

Yazık olmuş Tutulmuş, Tuzaklı’da dediler.

Aman köylü dayeler, ben yarimi kaybettim.

Ağzını bir yokladım, Dürdane’liyem dedi.

Gerdanına bakınca, Benli idi mevlidi.

Cilvesi, can yakması amma Yaman’lı idi.

Aman köylü dayeler, ben yarimi kaybettim.

Bursa’da Gayrimüslim ve mübadele kültürü
Raif Kaplanoğlu

Non-Muslim and exchange culture in Bursa

The national culture that was tried to be established with the Republican Era along with national literary movements resulted in the emergence of a brand new cultural environment in our country. Drastic changes have taken place in Turkish culture and literature. Unfortunately, some cultural values have not been included sufficiently in literary histories put forth in the light of the new values formed according to this new understanding. Undoubtedly, non-Muslim culture is the foremost of these forgotten cultural values. The non-Muslim culture that was not taken into consideration on the grounds of a religious drawback during the pre-Republic era was also ignored during the Republican Era with thoughts that it might damage the national ideology. But didn’t the non-Muslim culture have any effect on the national cultural values that emerged in Anatolia? I am of the opinion that the effects of non-Muslim culture on the Turkish cultural values that emerged in Anatolia cannot be underestimated.

Did you know that Muslims lived in harmony with non-Muslims for seven centuries in Bursa? I believe majority of the locals of Bursa are not aware of this fact. Or I think they cannot comprehend what this means. But it was only 90 years before that the population of non-Muslims exceeded one third of the Muslim population in Bursa. However, our historians and men of letters have ignored this culture as if non-Muslims have never lived in this city. Only a figment and memories that are remembered with faint images have remained. How do these people live, what do they wear, what work do they do, how do they get married and how do they die? These are all matters that no researcher of Bursa urban culture has considered. Indeed, while I was preparing to write this article, unfortunately I could not come across any study on this topic. However, writing down Bursa urban culture, literature, art and culture will be missing without any knowledge on the culture of the non-Muslims living here.

The city of Bursa was under many different cultural impacts throughout its history that exceeds two thousand years. First the Mysis and then the Bithynians lived in Bursa. Then came the Greeks. When the Turks came to Bursa in the beginning of the 14th century, there was a community known as the Greeks in Bursa. Some of these became Muslims, however majority preserved their religions and cultures. However, the local Greeks were affected from the newcomer Turk immigrants and adopted many elements in Turkish culture. It also made many significant contributions to the Turkish culture. The two cultures had so much impact on one another that there was almost no difference between them save for religious differences in the beginning of the 20th century.

It is a very common opinion that the ratio of the non-Muslim population in Anatolia decreased over time with the assimilation imposed by the Turks. However, we can see that it is actually just the opposite when we examine the history of Bursa. The non-Muslim population increased rather than decrease. The ratio of the non-Muslims in Bursa was 1.44 percent in 1487. This ratio increased up to 3 percent in 1530 and 6 percent in 1573. The ratio of non-Muslims after this date increased continuously despite the Muslims. An important reason for this was that the Turks could not build households because of wars and they were killed during the wars.

This increase of the non-Muslim population in Bursa reached a peak in the 19th century. There were 5.586 non-Muslim households in Bursa in 1831 compared with 10.552 Muslim households. The ratio of the non-Muslims had reached 34.69 percent at this time. The ratio of the non-Muslims at the city center reached 36.08 percent in 1870. The state had placed the ’93 immigrants around Bursa during the 1880’s because of the increase of the non-Muslim population in Bursa. Hence, the non-Muslim ratio at the city center had decreased down to 22.36 percent in 1894 and to 21.77 percent in 1906.

It can be understood from various documents that the non-Muslims in Bursa were leading comfortable lives. It can be observed that Muslims, Christians and Jews were living in peace in Bursa. The Jews were working as jewelers, tailors and bankers, whereas the Greeks were working in taverns and they were also active in the field of sericulture. Whereas the Muslims were working in the fields of administration and agriculture. There were no disputes among them; on the contrary, they complemented one another. They had a relationship which led them to need one another. During the pre-Republic era, there were 10 churches in central Bursa and over 100 in the city. Of the churches in the center, 7 were big and three were small.

The good relations between the Turks living in Bursa and the Greeks and Armenians have been confirmed with the declarations of over 100 reference individuals. Thanks to the interchange of culture, the non-Muslims living in these lands were almost completely similar with the Muslims save for their religions. Majority of the Armenians living in Bursa could not speak any other language than Turkish. It is also understood that an important portion of the Greeks could only speak Turkish and they used Turkish in all their daily communication. Armenian poets wrote in Turkish and sang Turkish songs. They published newspapers in Turkish but with Armenian letters.

A Greek priest in Bursa could take a loan from a Muslim. A regent could leave his money to a priest when going off to pilgrimage. Majority of the non-Muslims were better off in terms economic standing. They used to select the administrators, guards and religious personnel in their neighborhood themselves.

I talked with many people regarding the relationship between Turks, Greeks and Armenians 80 years before. Ali Hatırlı from Yenigürle had told me that young Armenians had guarded a Turkish village for 24 hours to prevent the village from being burned down during the Greek invasion. He told me that their Armenian neighbors brought a diaper shirt when he was born and that he grew up using that diaper shirt in addition that the locals always talked good about their Armenian neighbors. Even though the number of Turks living in Gürsu was very low, I am told that they had good relationships there as well. They told me that when a Turk passed in front of a Greek tavern, they hugged him and forced him to sit with them for hours to chat and drink. Locals of Gürsu remember that the Greeks were very saddened and cried when leaving the village. Rıza Külcü from Yunuseli told me that the locals of the village were always in good relations with the Greeks after which he added: “Most mornings, when I woke up for morning prayer, I used to see my mother drinking coffee chatting with Greek women until morning”. Külcü also stated that he did not hear Greek spoken in their village and that the Greeks used to speak Turkish all the time. All the locals of Zeytinbağı/Tirilye spoke well of their Greek neighbors. They told that they used to get along very well. Indeed, the Greeks took all the Muslims in Tirilye on their ship as they left Tirilye. However, these Muslims have left the ship at Tekirdağ thus bidding their neighbors farewell there.

The issue of Turkish-Greek population exchange is one of the most dramatic social events that took place in the world. However, it has almost never been studied in our country. The immigrants that came to Bursa following the “Turkish-Greek Population Exchange Agreement (1923-1935)” have had significant impacts on the social structure of the city.

When people whose effective identities were unknown but who were Christians with almost all carrying traces of Turkish or Anatolian culture went to Greece, they have become foreigners to Greek culture thereby being looked down on for years. Likewise, the immigrants who came from Greece to Anatolia were looked down on by the local public despite the fact that they too were Muslims. The Greeks and Armenians leaving Bursa spoke Turkish. Indeed, majority did not know any other language. Immigrants from Greek who came to Bursa such as the Cretans, Prevezans, locals of Karacaova, Pomaka and the Gypsies could not speak a word of Turkish. Hüseyin İşbilir of Yunuseli, one of the immigrants from Vodina, has never forgotten these words by a lieutenant named Cemal who was one of the settlement clerks there: “How can all this be? People who speak Turkish and not a word of Greek have come to Greece. And those who do not know Turkish go to Turkey!” Hüseyin İnan, one of the immigrants from Crete, had mentioned that he was subject to Greek treatment throughout his childhood in Mudanya. Arif Seven, an immigrant from Parga stated that they did not have intercultural marriages for a long time, that they used to sit in different coffeehouses and could not integrate: “They called us foreigners, Greek seeds for many years. They looked at us in that way for years. We were staying in a Greek neighborhood. They were living in the old Turkish neighborhood. There used to be neighborhood fights among children which maybe never took place back in the time of the Greeks. They called us Greeks and they were the Turks. We would sometimes invade the Turkish neighborhood as a result of these wars with sticks and stones and sometimes they would invade the Greek neighborhood. We were treated as foreigners for a long time. We even refrained from speaking our own language outside.”

Not even wars or deaths could damage the centuries old relations between the Greeks and Armenians who migrated from Turkey to Greece and the immigrants who came to the Bursa region from Greece. According to information I got from various sources, I was able to make out that Greek immigrants have settled down in Turkish villages in Greece. Whereas in some villages, the government had placed Greeks running away from Anatolia in place of majority of the Turkish population exchange immigrants. A Turk had shared his home for almost a year with a Greek family who settled down in a room of his house. This resulted in quite dramatic and emotional incidents. Greek and Armenian immigrants who lived under very bad conditions and who could not put their lives in order for years on the one hand, Turkish-Muslim immigrants who were preparing to leave their the place they called home for centuries on the other. How sad that these two ill-fated families tried to share a life in the same house even if for a short period of time!

For instance, a family from Karacabey has come and settled down in the home of Ali Yaman from Görükle which was located at the Sufa village of Langaza. Ali Yaman used to call the lady of this family of five Hacı Abla. They had three sons two of whom were at the same age. They have played games with them for about a year in the same house. They have shared everything they have in their house with this Greek family. They have herded the animals together, they have eaten from the same pot. They have shared their pains without ever losing their hopes. The members of this Greek family did not know a word of Greek. They have lived like a single family for a year since their traditions were alike. Ali Yaman summarized what took place after the population exchange agreement was signed and it was time to migrate to Turkey as follows: “Hacı Abla prepared our provisions herself. She baked breads in the oven. Because she had herself became an immigrant and knew. She kept telling my mother what could happen during the trip and what they should do. Hacı Abla kept telling how much she missed their house in Karacabey. She said, ‘I will lay down under the walnut tree in front of my home one day’ even. When leaving, she said to us: “Go and find our house and settle down there if you ever go to where we came from. It is a very beautiful place. We had great days in that house and in that town. If you ever go to my home, lay down under that walnut tree, will you my dear neighbor?” “I do not know if Hanım Abla ever came back to Anatolia or not, but those tasty breads came all the way to Mudanya. I kept on seeing Hacı Able in my mind’s eye as we were eating the bread under the olive trees in front of the Mudanya Pier.”

The contributions of the Greeks, Armenians and Jews to the Bursa culture and art cannot be denied. For instance, the famous doctor from Bursa, Aristidi Pasha was of Greek origin. The Pasha has a 4 volume book entitled Hıfsısıha (Protection of Health). These books were published as two volumes in 1911 and 1916. Hasan Sırrı Orikagasızade, who is a history writer from Bursa was well known with his books entitled Hukuk-u Hususiye-i Düvel (Special State Law), and “Hukuk-u Düvel-i Noktayı Nazarından Osmanlı-İtalyan Muharebesi” along with “Ottoman Geography”. Undoubtedly, Kevork Torkomyan was a master of silk which was one of the most important products of Bursa. Torkomyan, who was of Armenian origin, had carried out works on silkworm rearing and silk industry in Bursa. Torkomyan who had received an education in this field during the 1870’s had also been the student of the famous veterinarian Pasteur. Upon returning to turkey, Torkomyan founded the Sericulture Institute in 1888 thus educating many different students in addition to publishing a book in this field as well. Whereas Ohannes Deroyentz of Armenian origin from Bursa is a writer with many books who has also published a newspaper.

There were also many musicians and theater artists who came from the Greek and Armenian community in Bursa. There were three theater halls in Bursa during the 19th century and every year countless plays were staged in these theater halls. Theater artists were almost all Greek and Armenian. Especially Armenian. Harutyan Aleksanyan was one of the most important artists among these. The artists who started theater in 1878 worked in the famous theater troupe known as Fasulyacıyan and Minakyan. However, Bimen Şen was undoubtedly the most famous among the non-Muslim artists who grew up in Bursa. Şen, who was of Armenian origin and a famous singer and composer from Bursa, was born in Bursa in either 1871 or 1873. He was the son of an Armenian priest named Kazpar Dergazaryan. His father, mother and sister also played the saz. When he attracted attention with his beautiful voice at the Surp Astvadzadzin Church in Bursa, he started singing hymns at the age of 8. Many people crowded the church on days when Şen sang hymns. There were even some Muslim hafızs among the crowd. One day, Hacı Arif Bey listened to him and loved his voice. Afterwards, he went to Istanbul upon the suggestion of Hacı Arif Bey. There, he was trained by Hagopos Kıllıyan and Lemi Atlı. He made and sold many records. He worked as a singer at taverns for years and gave concerts. Atatürk listened to him. The huzzam composition known as, “Yüzüm şen” was among the most famous of his countless works. The surname of “Şen” was given to him for this song. It is rumored that Şen has around 600-800 compositions. The 221 note song of the composer was published in old letters by Iskender of Damascus.

Majority of the non-Muslims in Bursa spoke Turkish. Indeed, even their cultural language was Turkish. The famous poet and musician Agop/Hagops Efendi who grew up in Bursa is one of the fine examples. Like all Armenians of Bursa, he spoke Turkish and wrote all his poems in Turkish. His poem on the villages of Bursa is especially very famous. Whereas the poems written by many Turkish poets at the time were written in dense Ottoman, one can see all the subtleties of the Turkish language in this poem by an Armenian origin poet from Bursa. We would like to end our article with this interesting poem:

“She glanced at me once at Mount Ahı, I was burned down, finished.

Shot dwon at Kurşunlu, went to Cerrah.

Heard the fame of her dimple at Hançerli.

Oh men of the village, I lost my lover.

I sought for Maskara, they told me to go to Baraklı.

When I was sent away from Kirazlı, they told me to go to Dudaklı.

They said, oh how bad, it was in Tuzaklı.

Oh men of the village, I lost my lover.

I sounded her out, she said she is from Dürdane.

When I looked at her neck, it had a beauty spot.

Her wiles were swell indeed.

Oh men of the village, I lost my lover.

Başa dön tuşu