Kasetler sarmıyor artık!

Zamanında bizleri plaklardan ayırdığı için pek sevmediğimiz ama CD’ler nedeniyle aynı akıbete uğramış olan kasetler; tabir yerindeyse “atsan atılmaz satsan satılmaz” haliyle hüzünlü ve geçmişe özlem duyan birer dost artık evlerimizde…

Kasetçalarların pili bitmesin diye kalemle ileri ya da geri saran yok artık. Hâlbuki ne çok nazımızı çekti onlar. Hoyratça kullandık, tozlanır mı diye dert bile etmedik. Sağa sola atmaktan kapları hiçbir zaman sağlam kalamadı. CD ya da plaklar kadar hiçbir zaman değer görmediler. Üzerleri çizilir mi derdi olmadı. Kimi zaman çocuklara oyuncak oldular, bantlarından saç yapıldı, kimi zaman paramparça oldular. Kalemle ileri geri sararken bantı koptu yine de gıkını çıkartmadı kasetler. Bantladık geçti… Mp3’ler ya da CD’ler gibi naz yapmadılar hiçbir zaman.

Kasetler

Kasetlerin muhafaza ettiği sanatçıya da saygısı vardı bir açıdan. İleri ya da geri sarmak kolay olmadığından, albümleri bütünüyle dinlememize sebep olurlardı. MP3 Player’lar gibi sonraki şarkıya geçmek kolay değildi. Başka bir deyişle, şarkının hakkı verilmek zorundaydı. Şarkıları sindire sindire dinliyor, başta sevmediğimiz şarkıların ilginç güzelliklerini dinleye dinleye keşfediyorduk.

Walkman’lerin içinde, özellikle sıkıcı otobüs yolculuklarında, vefalı bir dost olurdu kasetler birçok kişiye. Kopyalandı ve çoğaldılar. Kasetçalar olan herhangi bir teypte ses oldular, duyuldular. Kimi yerleri bozuldu, şarkıcılar ses değiştirdi. Üzerindeki “manyetik alanlardan uzak tutunuz” notunu okutturdular yıllarca. Yapıştırmaları özenle yapıştırıldı ve albümün ismi itinayla yazıldı üzerlerine…KasetlerTV dünyası renklendikçe sayısı git gide artan “sanatçılarımızın” da ağzından düşürmüyordu şu cümle: “Yeni kasetimde…” Her albüm çıkartan “sanatçı” plak yerine “kasetim çıktı ya da çıkıyor” diyordu. Bu deyiş hala da süregeliyor aslında. CD’si çıkan bir sanatçı albümünü anlatırken “kaset” kelimesini kullanıyor hala.

Tek kötü yanı şu anki teknolojiye göre daha çok yer kaplıyordu kasetler. Ama bu sayede oda ya da salonların başköşesine de kuruluyorlardı kasetliklerle… Bir de kızdırdığı anlar oluyordu bizleri. Kaset sardı mı kan tepemize sıçrıyordu. Çoğu zaman kötü muamele görüp çöpte alıyorlardı soluğu. Hâlbuki tamiri mümkündü sarmış kasetleri. Küçük bir ameliyat ile bant düzeltilir, tekrar sarılıp yerine takılabilirdi. Bazı durumlarda ise kasanın değişmesi gerekirdi. Tabi ki bunun için yetenekli ellere ihtiyaç duyulurdu çünkü bantı taşırken düşürmek hastanın kaybına sebebiyet verebilirdi.

Kasetler

60’lardan 90’ların sonuna kadar kullanılmış, önce gramofonlarla sonra CD’lerle rekabet etmiş olan kasetler, boyutları ortalama olmasına karşın daha iyi ses kalitesi ve anında kayıt gibi özellikleri ile hayatımızın unutulmazları arasına girmişti bile… Manyetik olarak ses kaydı alan kasetlerin kökeni Fransızca’daki Cassette kelimesinden geliyordu. Anlamı ise “küçük kutu” idi. 46’lık, 60’lık, 90’lık ve 120’likleri pek meşhur olan küçük kutuların; 55, 100 ve 110 gibi ara değerdeki uzunlukları da mevcuttu. En yaygın kaset türü olan 46’lık bir kasetin bir yüzü 23, diğer yüzü ise 23 dakika olmak üzere toplam 46 dakika olarak tasarlanmıştı. 46 olmasının sebebi ise nam-ı diğer 45’lik plaklardı. Böylece 90’lık bir kasete 2 albüm sığabilirdi. 100’lük ve 120’lik kasetler ise şeritleri çok ince olduğundan çok kaliteli teyplerde çalınmalı veya kayıt edilmeliydiler. Bu yüzden en çok saran kasetler de onlar olurdu.

Şimdi ise gigabyte yarışına girmiş bilgisayar hafızalarına dolan; mp3’ler, mp4’ler, wma’lar, waw’lar aldı yerini kasetlerin. Bir CD ya da DVD’nin içerisine binlercesi sığıyor, albümlere şarkı muamelesi yapılıyor, şarkıların ve onları seslendiren sanatçıların değeri azalıyor bilgisayar ekranlarında. Belki de bunu düşünmek gerekiyor biraz da. Kasetler hayatımızdan çıktı çıkalı sanatçılar ve onların unutulmazları da değerini kaybediyor. Hepimiz hafızasında yer etmiş kasetler ise hoş bir tebessümle anılıyor sadece. “Eskiden kasetlerimiz vardı, her birisini ayrı ayrı severdim. Yanımda her yere götürürdüm.” cümlesi ile yâd ediliyor sadece…

Yazı: Engin Çakır
Başa dön tuşu