Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Hüdavendigar Vilayeti dâhilinde Velosipetle bir Cevelan*

* Hüdavendigar Vilayeti: Bursa Velosipet: Bisiklet  Cevelan: Gezi, seyahat.

 Ahmet Tevfik’in “Hüdavendigar Vilayeti Dahilinde Velosipetle bir Cevelan” ismini taşıyan kitabı bir kütüphanenin rafında yaklaşık yüz yıl kadar sessizce bekledikten sonra, 2007 yılında günümüz diline uyarlanarak “Yüz Yıl Önce Bisikletle Bursa” ismiyle yayınlandı. Bisiklet sporuna gönül verenler için iyi bir rota olan bu kitap, bisiklet sporunu tanıtmak ve sevdirmek amacındaydı…

“Bir bisikletim olsa da arkadaşımla birlikte, bir yerlere gitsek” diye aklınızdan geçirmişsinizdir eminim. İş hayatı, çocuğun okulu, özel hayat derken; isteğinizi bir türlü gerçekleştiremezsiniz. Böyle bir yolculuk rotası çizmek için hep iyi bir zaman ararız ancak o zamanı bulamayız. Fakat bundan tam 115 yıl önce, 1897 yılının Eylül ayında iki maceracı genç İstanbul’dan Bursa’ya 3 günlük bisiklet gezisi yaparak bu tip bir hayali gerçek kılmıştı.

Özgür Çakır, Brugge
Özgür Çakır, Brugge

1890’lı yılların son çeyreğinde İstanbul’dayız. Ahmet Tevfik Bey çevresindekilere bisiklete binmeyi öğretmeye çalışan bisiklet sporuna gönül vermiş bir genç olarak çıkar karşımıza. 1897 yılının Eylül ayında yine arkadaşlarından birine bisiklete binmeyi öğretir ve beraberce bisikletle Bursa’ya bir gezi yapmayı teklif eder. İki kafadar için böylece eğlenceli bir gezi başlar. Gezi boyunca izlenimlerini not eden Ahmet Tevfik İstanbul’a döndükten sonra kitabın baş kısmına, bisiklete nasıl binileceği konusunda bir bölüm ekleyerek bastırır. Dönemi için son derece macera dolu bu kitap, Ahmet Tevfik Bey’in bisiklet gezisinde aldığı notlar sayesinde, dönemin Bursa’sı hakkında bizlere büyük bilgiler aktarıyor.

Ahmet Tevfik Bey, 19. ve 20. yüzyılların bitiştiği II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde bir bisiklet tutkunu. Haliyle bugün kimi yerde kendilerini “uzaylı” gibi hisseden bisikletçilerle karşılaştırıldığında “uzaylıların babası” diyebileceğimiz türden birisi.

Bisiklet kullanımının 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da da çok yaygın olmadığı biliniyor. Böyle bir dönemde Osmanlı’da bisikletle gezi yapmak, her babayiğidin harcı değildi elbette. Kitapta Ahmet Tevfik Bey bisikletin üstünlükleri, zevkleri, bisiklet kullanmanın güzellikleri hakkında da çok geniş bilgiler sunuyordu. “Velosipet”lerine su, bisküvi ve ecza kutusu gibi gerekli teçhizatı koyup önce vapurla Mudanya’ya geçiyorlar. Her bisiklet yolculuğu gibi zaman zaman bisiklet onları değil, onlar bisikletleri taşıyor ve Bursa, İnegöl, Yenişehir güzergâhında bir gezi yapıyorlardı. Buna ek olarak Bursa’dan çıkıp tekrar Bursa’ya vardıkları toplam 267km’lik yol boyunca gördüklerini, konuştuklarını, başlarından geçenleri anlatarak aslında uzun yolda bisiklet kullanmanın –biraz da şaşırtıcı bir şekilde- bugünkünden pek de farklı bir şey olmadığını gösteriyordu.

Kitapta yola çıkılmadan önce bisikletlerle ilgili fazlasıyla teknik bilgi mevcut. Genelde “araba” olarak tâbir edilen bisikletlerin her birine bir çanta ve bir de su haznesi ekleniyor. Su hazneleri ikişer kilo geliyor, üstleri su geçirmeyen bezle ve içi mukavvadan olan çantalara çamaşır ve yiyecek konuluyordu. Elbette bunca yol esnasında kazalar da olmuyor değildi. At arabalarının atlarının bisikletlerden ürkmesi, yokuşlarda hızı ayarlayamayıp düşüyorlardı. Onca yol gidip de –hele ki o dönemdeki yollar düşünülürse-lastik patlatmaması  mümkün değildi. Bir nalın çivisi bisikletin arka lastiğine saplanıveriyordu. Üstelik nalın çivisini çekince çivinin tıpa görevi de kayboluyor, lastik tamamen iniyordu, Ahmet Tevfik Bey ve arkadaşı yakındaki kasabaya yürüyerek gidiyorlardı.

Kitaptaki güzel enstantaneler arasında gezginlerimizin nereye giderlerse gitsinler ilgi odağı olmaları var. Çeşitli köy ve kasabalarda çocuklar etraflarını çeviriyor ve hemen bisikletler hakkında soru soruyorlardı. Elbette sorulan sorular arasında –ilk defa bir bisiklet gördüklerinden- aletin adının ne olduğu da var. Ahmet Tevfik “şeytan arabasıdır” (rahmetli babaannem de öyle derdi) diye hafif yollu dalga geçse de, gerçek ismini sormaktan vazgeçmiyordu çocuklar… Yenişehir’de bir ihtiyar kahveden kalkıp yanlarına geliyor ve rica ediyordu “Arabaya bin de şurada biraz dolaş. Biz de görelim. Biz bunu bir kez gördüğümüz için pek merak ediyoruz. Keza Boşnak Köyü’ndeki tamir sonrasında köylüler “Ayağınız tamir edildi, şimdi gidiyorsunuz. Buradan çabucak uzaklaşırsınız. Biz sizi seyredemeyiz. Biriniz arabaya binmeli, şurada dolaşmalı, biz de seyrederek çok zaman önce görmüş olduğumuz bir şeyi tekrar görmekten mutlu olmalıyız“ diyorlardı.  Yenişehir’den alkışlarla uğurlanmışlardı.

Yolda hayvanlarla ilgili anılar da var. Atlar bisikletten ürküyorlar. O nedenle Ahmet Tevfik ve arkadaşı ne zaman atlı bir araba görecek olsalar kenara çekiliyorlar. Bir de köpek sorunu mevcut. Yenişehir’de insanlara bisiklet nasıl binilir gösterirlerken köpekler saldırıyor, yöre ahalisi sopalarla köpekleri kovalıyor…

Bu kitabı; bisikleti ve Bursa’yı o zamanın diliyle tanımak ve o dönemin Osmanlı’sında bisiklet gibi bilinmeyen bir araçla Anadolu’ya gitme cesaretini gösteren bir gencin izlenimlerine şahit olmak için okumanızı, ardından kendi bisiklet rotanızı çizmenizi tavsiye ediyorum.

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu