Gökçeada’da az gezmiş birisinin notları
Pusulanın yönü Çanakkale, Gökçeada’yı gösteriyor. Yıl 2008, Haziran ayının başlarındayız. Bir cuma gecesi yola çıkıp feribota 4 saat kala Kabatepe’deyiz. Birlikte seyahat ettiğimiz ağabeyimiz fazlaca garantici olduğu için kargalarla birlikte kahvaltıdayız. Hal böyle olunca yakındaki şehitlikleri gezmeye başladık. Anzak koyu, Anafartalar Burnu, Arı Burnu, her biri birbirinden hüzünlü yerler, şimdi bir kere daha bugünlere şükürler olsun diyorum.
Adaya gidiyoruz. Saat 11.00’da feribot Kabatepe’den demir aldı. Öğlen saatlerinde Gökçeada’daydık. İlk gittiğimiz yer Kaleköy oldu. Buradan başka yerlere de giderek konaklayacağımız bir yer aradık. Ancak bana sorarsanız en uygun yer Kaleköy. Burası deniz kenarında sevimli bir limana sahip ufak bir yerleşim yeri…
İlk gün Yıldızkoy’a ve madamın meşhur dibek kahvesini içmek üzere Zeytinli köye gittik. Burada sayıları her geçen gün azalan Rum vatandaşlarımız yaşıyor. Taştan güzel evler ve minik kahvehaneleri görebileceğiniz bir yer. Fakat adanın en meşhur kahvecisi olan madam maalesef bir kaç yıl önce vefat etmiş. Kahvehaneyi bugün oğlu işletiyor. Zeytinli köyde Beşiktaşlı Hristo’nun yerinde sakızlı muhallebi yemeyi ve madamın yerinde dibek kahvesi içmeyi ihmal etmeyin. Bu arada her ne kadar biz arabadan inmeden devam ettiysek de Eski Bademli köyünün eski evlerini de görmenizi de tavsiye ediyorum. Bu arada tabi ki bakıp, görüp, çekebilene, adada her yer güzel fotoğraflar veriyor. Akşamüstü güzel fotoğraflar çekebilmeyi umut ederek Kefaloz plajındaki Tuz Gölü’ne gittik ama malesef mekân düşündüğümüz kadar etkileyici değildi. Buraya gün batımında değil gün doğumunda gelmemiz gerektiğini anladık çünkü güneş tersten batıyordu.
Gece Kaleköy’de ki pansiyonumuzda balık yiyerek terasta sohbet ettik. Ertesi sabah uyandığımızda bizi bol yağmurlu ve gök gürültülü bir hava karşıladı. Neyse ki 1–2 saat sonra yağmur dinip yerini güneşe bıraktı. Planımızda Türkiye’nin en batısı olan İnceburun’u ve Dereköy’ü görüp geri dönmek vardı. İtiraf etmelim ki Dereköy bu adada gördüğümüz en fotografik yerdi. Üzücü olan terk edilmiş birçok evin olmasıydı. Ancak bu evler bize doğal fotoğraf platformluğu yaptılar. Yıkık evlerin içlerine girerek oldukça güzel ışık oyunlarında fotoğraflar çektik. Burada özellikle görülmesi gereken bir yer de Çamaşırhane.
Günümüzde bile zaman zaman kullanıldığını öğrendiğimiz bu mekânın içi oldukça estetik, duvar dokusu geçmişten bugüne inatla ayakla kalmış. Dereköy’ü ve Çamaşırhane’yi görmeden sakın Gökçeada’dan ayrılmayın. Köyde hala çalışan 2 adet kilise mevcut. Pazar sabahı 11.00’da gelirseniz ayini izleme fırsatınız da var.