107
duvar olduğuna inananlar arasında
fotoğrafların kanıtlayamayacağı
uçurumlar vardır. Onlar her gün
aynı sokaktan gidip gelseler de
birbirlerinin dünyaları hakkında pek
fikirleri yoktur. Kırmızı Zaman, Mine
Söğüt’ün kırmızı ve kesik ve başka
kimselerde olmayan ve ucu ruhumun
etinde tatlı izler bırakacak kadar sivri
ve ele sığmayacak kadar büyük ve
mezarlık taşından oyulup içine cennet
kurşunu konularak yapılmış kaleminin,
yaslandığımız o duvara çizdiği bir işaret
aslında.
‘Git bak, belki orada başka bir dünya
vardır, belki mezar taşlarına birileri
gizli gizli şiirler yazıyordur, belki aklın
küçük bir kazanın içinde kaynarken
yüreğini soğutacak o serin ırmaklar
sana yakın bir yerde akıyordur, belki
onun da sana söyleyecekleri vardır
ama kargaların tanrısı epey önce
yüreğinin dilini kesmiştir de sana
bakınca konuşamıyordur, belki ölü bir
yılan gibi duran o halatın ucu sahici bir
özgürlüğün dalına bağlıdır.’ diyen bir
işaret aslında.
Kırmızı Zaman’da her kapı, her
duvar, her ağaç kavuğu seni daha
önce görmene imkân bile olmayan
yerlere çıkarabilir; cesaretin varsa
bunu yapabilir. Her kitabında, her
hikâyesinde, her masalında olduğu
gibi Mine Söğüt Kırmızı Zaman’da da
okurunu fazla ön yargılı olma hali ile
yüzleştiriyor. Okuduklarına şaşırdıkça
sen de bu yüzleşmenin altına
‘kabulümdür’ diye imza atacak kıvama
geliyorsun. ‘Ben öyle sanıyordum’
dediğin anları düşün; öyle dediğin
ve işin aslının öyle olmadığı anları.
Sanmadan yaşayamaz tabii insan ama
Kırmızı Zaman da dahil Mine Söğüt’ün
kitapları bu sanma hallerinin bazen
nasıl da için için yanma hallerine
dönüşebildiğini anlatıyor.
”Ama kayık, kaderini bizzat yazdı.
Mezbaha kıyısından uzaklaşıp, kana
yaraşır kırmızısıyla kendi yolunu
kendi buldu; Zaman'ın delikten çıktığı
gecenin sabahı karşı kıyıya vardı. Bu
karşılaşmada tanrısal bir şey vardı.
Haliç'in tembel dalgaları kan renkli
kayıkla, dehlizlerden gelen kan tarihli
adamı buluşturmayı görev saydı.”
Kürek çekenler ve geniş sularda
derine dalanlar bilirler, bunun sonu
yoktur, gittikçe gidesin gelir, gitmezsen
aklın hep orada kalır ve sana huzur
vermez. Biraz daha, bir adım daha,
birkaç metre daha, bir köşe daha,
öbür sokağa kadar, birkaç kürek daha;
sonra bırakacağım ve döneceğim…
Asla öyle olmaz. Kırmızı Zaman,
insanın korkularına rağmen merakının
şehvetine nasıl sımsıkı sarıldığını
anlatıyor. Korktuğumuzun başımıza
gelmesine engel olamayacağımızı ve
o zaman geldiğinde neler olacağını
anlatıyor. Bundan sonra kambur bir
adam gördüğümde asla eskisi gibi,
‘normal’ olarak geçip gidemeyeceğim
yanından.
1...,99,100,101,102,103,104,105,106,107,108 110,111,112,113,114,115,116,117,118,119,...156