Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Tuna’nın en alımlı kadını Budapeşte

Özgür Çakır

Yazı ve fotoğraflar: Özgür Çakır

Her şehir bir kadındır… Kimi güzel, kimi çirkin, kimi romantik, kimi sessiz ve huzur veren, kimi heyecana davet eden, bazısı durgun bir diğeri her daim hırçın, kaotik ve dalgalı… Kimi seni kabul eder olduğu gibi kimi de değişmeye zorlar. Kimine bağlanır kopamazsın, kiminden köşe bucak kaçarsın. Her şehrin seveni vardır. Ama az, ama çok. Kimi yaz kadınıdır, kimi kış, bir diğeri bahar… Şehirler kadındır evet. Bu satırlarda çokça işittiniz şehirlerin ne tür bir kadın olduğuna dair tasvirleri. Sıradaki belki de en güzeli.

Budapest

Rotamızı Macaristan’ın başkentine, Tuna Nehri boyunca sıralı onlarca şehirden en alımlısına, temanın hakkını fazlasıyla verecek bir kadına, gecelerin ışıltılı kraliçesi Budapeşte’ye çeviriyoruz.

Budapest

Tarihle aranız nasıl?

Macar tarihinin tozlu sayfalarına girmek niyetinde değilim. Ama şehri tanımak ve anlayabilmek için biraz tarih iyidir. Mesela henüz birleşip Budapeşte olmadan önce Budin ve Peşte’nin -yani Tuna’nın iki yakasındaki biri dağlık diğeri düzlükte kurulu iki şehrin- Kanuni tarafından fethedildiği 1526’dan 1686’ya neredeyse bir buçuk asır Osmanlı hâkimiyetinde kaldığından bahsetmeli. Sonrasında toparlanma ve aydınlanma çağında Macaristan Krallığı ve 19.yüzyılda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıllarında ikinci başkentlik. 20.yüzyılda kaybedilen 1. Dünya Savaşı. 1944-1945’te yaşanan Yahudi Soykırımı ve akabinde 2. Dünya Savaşı esnasında önce İngiliz ve Amerikan hava saldırıları, sonrasında Alman bombardımanı ile harabeye dönen bir şehir olduğundan. Çok yıkım ve acı yaşamış bir kadın Budapeşte. Yıkılıp yeniden ayağı kalkmış her seferinde. Taş üstünde taş kalmayan şehir Sovyet birliklerince kanlı bastırılan Macar Devrimi sonrası gelen uzun demir perde döneminde yaralarını sarabilmiş. Altmışlardan seksenlerin sonuna kadar Budapeşte Doğu Bloku’nun batıdaki en mutlu “kışlası” olarak anılırmış. 20. yüzyılın sonlarında ise demir perdenin aralandığı 1989 Devrimleri ile sivil hayattaki değişim Budapeşte sokaklarına da yansımış. Ve nihayetinde günümüzde NATO ve AB üyesi olan Macaristan başkentindeki tek partili komünist rejim döneminden kalan heykel ve anıtlar kamusal alanlardan kaldırılmış ve meraklıları için Hatıra Parkı’na taşınmış.

Budapest

Nasıl Gidilir? Ulaşım ve Stalin

Budapeşte’ye İstanbul’dan kalkışlı çok sayıda alternatif ile yurtdışı için oldukça ekonomik fiyatlarla uçmak mümkün. Genel olarak şehrin de diğer Avrupa kentlerine göre daha ucuz olduğunu belirtmeli. Yaklaşık iki saatlik uçuş sonunda varacağınız Liszt Ferenc Havalimanı şehrin 20 km kadar dışında yer alıyor. Şehirde gelişmiş bir metro ağı olmasına rağmen havaalanına kadar ulaşamıyor maalesef. En yakın olan mavi hattın son durağı ile havaalanı arasında 200E otobüs servisi mevcut. Alternatif olarak havaalanı-şehir merkezi arasında da otobüs servisleri var elbette. Ücret 2100 Forint (HUF). Bu aşamada sonraki günlerde toplu taşımda kullanacağınız, çok sayıda müzeye ücretsiz giriş ve bazılarında da indirim hakkı veren, rehberli turlara katılma ve bir de hamam ziyareti imkânı tanıyan Budapest Card edinmek fena fikir değil. Macaristan AB üyesi ancak avroya geçiş yapmamış durumda. Yanında HUF gördüğünüz fiyat etiketlerinden iki sıfır atıp kalan sayıyı üçe bölmek avro karşılığına kabaca ulaşmanızı sağlayacak. Yine de alışverişlerinizde ve günlük hayatta avro kullanmak mümkün. Havaalanından şehir merkezine taksi ücreti ise yaklaşık 25 avro. 4 hatta çalışan metro, otobüs ve tramvaylar ile şehrin her noktasına ulaşmak mümkün. Budapeşte’yi keşfetmenin en keyifli yolu ise elbette ki tramvay. Etrafı seyrederek tıngır mıngır şekilde gezinmek her zaman güzel. Budapeşte’deki ilk tramvay hattı 1949 yılında, Stalin’in yetmişinci doğum gününde açılmış. Bu yüzden Budapeşte’deki tramvay hatlarının numaraları 70’ten başlıyor. Tramvay sisteminde yaklaşık 30 hat var ve birçoğu Buda bölgesine de geçiyor. Özellikle 2. hat üzerinde yapacağınız bir yolculuk, tıpkı bir tur otobüsü gibi, şehrin ilginizi çekebilecek önemli noktalarını görmenizi sağlayacak.

Budapest

Nerede kalmalı?

Tuna Nehri, dünyaca meşhur kaplıcaları, tarihi zenginlikleri ve gece yaşamı ile Avrupa’nın turizm başkentlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Budapeşte aslında oldukça büyük bir metropol. Macaristan nüfusunun beşte birine tekabül eden yaklaşık 1,8 milyonluk nüfusuyla Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri Budapeşte. Dolayısıyla ne tür bir beklentiniz varsa rahatlıkla karşılayacak türden bir çeşitlilik olduğunu söylemek mümkün. Kalacak yer alternatifleri daha çok Peşte tarafında ve 5. bölgede yoğunlaşmış durumda. Tercihi bu bölgede Vaci Utci isimli cadde civarında bir yerden yana kullanmakta fayda var. Budapeşte geleneksel Orta Avrupa mimarisinin izlerini taşır. Geniş ön yüzlü koca koca binalar doğal olarak iç avlulu yapılar. Geçirdiğiniz sürede biraz daha oralı hissetmek için iç avlulu bir hostel ya da oteli tercih etmenizi öneririm.

Budapest

Gezelim görelim

Nereden başlamalı sorusunun cevabı tabii ki Tuna Nehri kıyısı. Hani bir türkü var “Tuna Nehri akmam diyor” şeklinde dizeleri olan. Elbette nehir akıyor, sadece uzaktan baktığınızda akıntıyı fark edemiyor ve Tuna’nın bu güzel şehri terk etmek istemediğini düşünüyorsunuz bir an. “Mavi Tuna” derler bir de… Evet, Tuna Nehri’ne baktığınızda mavi renk görmek mümkün değil, alenen kahverengimsi bir rengi var. Bunu Macarlara sorduğunuzda, çok ilginç bir yanıt veriyorlar: “Tuna nehri, yalnızca âşık olanlara mavi görünür”. Tuna bulanık da aksa insanı sakinleştiren bir güzelliğe sahip. Bir zamanlar iki şehri birbirinden ayıran nehrin iki yakası bugün 8 tane köprü ile birleşmiş. Bu güzel kadın gerdanında her biri özel ve şık birer mimari yapı olan köprülerini adeta birer mücevher gibi taşıyor. İlk hedefimiz bu köprülerin ilki, Budapeşte’nin en meşhuru Zincirli Köprü.

Budapest

Zincirli Köprü

Buda tarafına geçen, en eski ve en ünlü köprü, Zincirli Köprü. 1839–1849 yılları arasında yapılmış olan nam-ı diğer “Aslanlı Köprü”nün Macarcası Szechenyl Lanchid. Diğerleri gibi bu köprü de 2.Dünya Savaşı sırasında büyük hasar almış ve iki tarafındaki aslan heykelleri dışında tamamen yıkılmış. Gündüz hantal bir görüntüsü olsa da gün batımında ışıklar açıldığında muhteşem bir manzara ortaya çıkıyor. Bu yüzden şehri tanıtan tüm broşürlerde, bu köprünün gece ışıklandırılmış halini görmek sürpriz değil. Bir de şehir efsanesi var tabi. Köprünün mimarı İngiliz William Clark, Lanchid’de bir hata bulunsa, kendini öldüreceğini iddia eder.

Budapest

Gerçekten de açılıştan sonra köprüde hiçbir mimari ve statik hata bulunamaz. Bir şey hariç. Heykelleri yapan heykeltıraş, aslanların dillerini yapmayı unutmuştur. Kalabalıktan bir çocuk, aslanların dillerini yutup yutmadıklarını sorar. Bunun üzerine, mimarın sözlerini hatırlayan heykeltıraş o utançla köprüden Tuna Nehri’ne atlayarak intihar eder. Zincirli Köprü Peşte yakasında günümüzde beş yıldızlı bir zincir otel olan Gresham Sarayı’nın bulunduğu meydanı Buda yakasındaki -ismini köprünün mühendisinden alan- Clark Adam Meydanı’na bağlıyor. Burada şehrin resmi merkezi olan “sıfır kilometre taşı” ve hemen sağında sizi tepeye çıkaracak olan funikülerin terminalini bulacaksınız. İyi seyirler.

Budapest

Buda Kalesi

Funikülerde ilk vagonu tercih edenler arkalarında adım adım yükselen manzaranın tadını çıkarabilirler. Üstteki istasyon ile UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş olan kale bölgesine adımınızı atacaksınız. Şanslıysanız askerlerin nöbet değişim törenine denk gelmeniz olası. Atina’daki kadar meşhur ve şaşalı bir tören değil ama idare eder. Buda Kalesi bölgesinde funiküler durağının hemen karşısında Sandor Sarayı, sol tarafta Budapeşte Tarih Müzesi ve Macaristan Ulusal Galerisi’ne ev sahipliği yapan Habsburgların Kraliyet Sarayı, sağ tarafta ise teraslarından harika Tuna ve şehir panoraması sunan Balıkçılar Tabyası ve hemen arkasında Matthias Kilisesi yer alıyor.

Budapest

Ulusal Galeri ilk müze ziyareti için biçilmiş kaftan. Ortaçağ’dan 20.yüzyıla geniş bir yelpazede zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Ayrıca konumuyla hem havadar hem de gezerken pencerelerden göz attığınızda olağanüstü bir manzaraya sahip. Sarayın arka cephesinde Kral Matyas ile sevgilisinin betimlendiği Matyas Çeşmesi, diğer cephesinde de Osmanlılara karşı zafer kazanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Savoy Prensi Eugene’nin heykeli dikilmiş.

Budapest

Balıkçı Tabyası “Halaszbastya” görülmeye değer. Surların üzerinde masaldan fırlamış gibi duran, kumdan kaleleri andıran yedi kulesi var. Manzara müthiş. Hemen arkasında bir diğer ikonik yapı olan Mathias Kilisesi yer alıyor. Bizim için ilgi çekici yanı şehri ele geçirdikten sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın burada namaz kılmış olduğuyla ilgili rivayet ve akabinde camiye çevirmiş olması. Kale bölgesinin altında ise çok geniş bir alanda, 2011’e kadar bir kısmı ziyarete açık olan, kalenin gizli kaçış tünelleri, labirent adı verilen yeraltı sularının oluşturduğu mağaralar bulunuyor. Labirent ziyarete kapalı olsa da buradaki taş tonozlu şarap mahzeni halen hizmet veriyor. Harika Macar şaraplarını tatmak ve yerel içkileri “palinka” ile tanışmak için doğru adres. Bu mekânın gezginler arasında yapılan anketlerde Budapeşte yapılacaklar listesinin en başında yer aldığını belirtmeli.

Budapest

Diğer tepe Gellert

Buda tarafında başka bir açıdan harika bir manzara vaat eden bir diğer tepe Gellert Hegy. Tepenin hemen dibinde ünlü Gellert Hamamı var. Önünüzde de uzun bir yokuş. Dileyenler kaleye bakan yamaçtaki kıvrılarak çıkan yoldan, dileyenler diğer yamaçtaki parktan yola koyulsunlar. Yolun sonu tepedeki kale ve en tepesine kondurulmuş olan Szabadsag Szobor yani Özgürlük Anıtı. Biraz zahmet gerektiren bir tırmanış olsa da tepedeki güzelliği görmeye değer. Elinde palmiye yaprağı tutan kadın figürlü Özgürlük Heykeli’nin yüksekliği 26 metre ve yapım yılı 1947. Sovyetler’in, Macaristan’ı 2. Dünya Savaşı’nda kurtarması (!) anısına yapılmış olsa da komünist dönemin bitişiyle varlığı hayatını Macaristan’ın bağımsızlığı, özgürlüğü ve refahı için feda edenlerin anısına atfedilmiş.

Budapest

Gellert Tepesi’nin hem gündüz hem gece manzarası çok güzel. Aslında şehrin her noktası için aynı şeyi söylemek mümkün. Macarlar şehir aydınlatması işini çözmüşler. Bu yüzden gündüz turlarında gezip gördüğünüz yerlerden ikinci bir gece turu yapmak şart Budapeşte’de. Gellert Tepesi’nin Buda Kalesine bakmayan diğer yamacından inişe geçenler buradaki parkta değişik yükseklikteki küçük seyir teraslarını teker teker ziyaret edip soluklanarak Tuna kıyısına doğru irtifa kaybederek ulaşabilirler. Bu yamaçta kayaya oyulmuş mağara kilisesi Sziklatemplom Özgürlük Köprüsü’nün hemen karşısında, St.Stephen Heykeli de avlusunda fotoğraflanmak üzere sizi bekliyor.

Budapest

Özgürlük Köprüsü ve Peşte zamanı

Yavaş yavaş şehir turunu Peşte tarafına yönlendirmekte fayda var. İyi haber: yokuşlar bitti. Tam bu noktada karşımıza çıkacak olan bir diğer ikonik köprü 1894 yapımı “Szabadsag Hid” yani Özgürlük Köprüsü. Zincirli Köprü kadar meşhur değil ama yeşil tonları ve çelik gövdesiyle gayet estetik ve fotojenik bir köprü. Benim favori köprüm de bu oldu Budapeşte’de.

Budapest

Özgürlük Köprüsü’nün Peşte tarafında yer alan kapalı pazar Vasarcsarnok Macar salamları ve meşhur bitki likörleri Unicum ile tanışmak ve yerel halka karışmak için ideal. Rengârenk çatısı ile uzaklardan dahi dikkat çeken kapalı pazar 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş. En hareketli ve kalabalık olan giriş katındaki balık ve meyve-sebze reyonları gerçekten etkileyici. Geleneksel Macar mutfağından bir şeyler tatmak isterseniz adresiniz en üst kat.

Budapest

Pazar gezmekten ve alışverişten yorulan bünyelere tavsiyem ise yolun karşısındaki “For Sale” isimli restoran-bar. Tavanı ve duvarları yıllar boyunca birikmiş kartvizitlerle, zemini de kabuklarla kaplı mekân sınırsız yer fıstığı servisi ve bir Macar klasiği olan Gulaş Çorbası ile ünlü. İlk gulaş deneyimi için doğru adrestesiniz. Muhtemelen bazısı acı bir diğeri çok baharatlı gelecek ve en azından 3–4 defa denemiş olacaksınız. Bir yerden başlamalı.

Budapest

Sıradaki durağımız şehrin popüler ve biraz da turistik caddesi Vaci Utca. Ancak meraklıları için Macaristan Ulusal Müzesi’nin (Magyar Nemzeti Múzeum) çok yakınında olduğumuzu belirtelim. Prehistorik dönemden başlayarak yakın tarihe uzanan dönem gerçekten çok zengin bir koleksiyon ve çok başarılı bir sunumla sergileniyor. Macaristan’ın en büyük müzesinin olmazsa olmaz eserlerinden birisi Beethoven ve Ferenc Liszt’in kullanmış olduğu piyano.

Budapest

Yine bir klasiğe imza atarak İstanbul’daki İstiklal Caddesi’nin bir benzeri olduğunu söylemek durumunda olduğum Vaci Utca, Büyük Kapalı Pazardan başlayıp ünlü Gerbeaud Cafenin bulunduğu meydanında son buluyor. Restoranlar, kafeler, alışveriş merkezleri, hediyelik eşya satan dükkânlar, kitapçılar ve mağazalarla hem yerli halk için hem de turistler için buluşma noktası. Gerbeaud Pastanesi caddenin kuzey ucunda Vörösmarty Meydanı’nda 1858’den beri hizmet veriyor ve Avrupa’nın en eskisi. İç mekânı görmeden ayrılmayın. Kristal avizeleri ile tavan süslemeleri etkileyici. Yer bulabilirseniz Esterhazy cake ve yanında elbette kahve şiddetle tavsiye edilir. Meydandaki sokak müzisyenleri kahvenize eşlik edecek. Tadını çıkarın.

Budapest

Yeme içme, alışveriş

Yemek beklentiniz kısıtlı olsun. Malum Macaristan mutfağı zengin olsa da açıkçası biraz ağır ve yağlı. Gulaş, balık çorbası, Borjûpaprikâs öncelikli olmak üzere et yemekleri mutfağın meşhurları olarak sıralanabilir. Her yerde “Török etterem” (Türk restoranları) var. Aynı şekilde döner dürümcüler size memleketinizi aratmayacak şekilde her yerde. Dönercileri bırakıp özel mekân önerilerine devam etmek gerekirse; Cafe de Paris’te çok güzel kokteyller içebilirsiniz. Bir de tabi New York Cafe var ünü şehirle yarışan. Budapeşte’nin tadı damağımda kalan lezzeti ise sokaklardaki stantlarda, parklarda vs sıklıkla karışılacağınız burnunuza dolan muhteşem tarçın kokusunun kaynağı “Kürtoskalacs” yani makara tatlısı.

Budapest

Közde pişirilen rulo şeklinde sarılı bir tür hamur işi ama lezzeti öyle böyle değil. Gördüğünüz yerde hücum edip damak tadınıza uygun bir çeşidini deneyin pişman olmayacaksınız. Yerel tatlardan bahsetmişken Unicum atlanmamalı elbette. Koyu siyah renkte, bomba seklinde bir şişeye sahip, kendisi de bomba etkisinde, Macaristan’ın müstesna içkilerinden en sağlamı. Baş ağrısına, hazımsızlığa ve öksürüğe iyi geldiğine inanılan, sarhoşları ayıltan(!) bir tür likör. Magnet dışında alternatifler arayanlara küçük Unicum şişeleri hediyelik eşya olarak bire bir. Rubik Küpü bir diğer alternatif. Bizde Zekâ Küpü olarak bilinen bu zihin açıcı oyuncak 1974 yılında Macar heykeltıraş ve mimar Ernõ Rubik tarafından icat edilmiş ve hediyelik eşya dükkanlarında baş köşede. Bir de Macar el işlerinden bahsetmeli. El emeği göz nuru örtüler, şallar, önlükler vs. çok güzel ama aynı zamanda bir hayli pahalılar. Özel ilgisi ve uygun bütçesi olanlara tavsiye olunur.

Budapest

Kahramanlar Meydanı ve Andrassy Bulvarı

Sıradaki hedefimiz nehir kıyısından biraz uzaklaşmayı gerektirecek. Andrassy Bulvarı’nın sonunda yer alan Kahramanlar Meydanı yani Hösök Ter. Önerim meydana metroyla gidip dönüş yolunda tabanvay marifetiyle bulvar boyunca sıralı olan hedef duraklara uğramak. Kahramanlar Meydanı’na giden metro gördükleriniz arasında en güzellerden biri olabilir. Yüzeye çok yakın olan metro hattının her bir durağı küçük ama kendine has güzellikte.

Budapest

Sol tarafında Güzel Sanatlar Müzesi, sağ tarafında ise Sanat Sarayı bulunan Kahramanlar Meydanı, 1929 yılında tamamlanan “Binyıl Anıtı” ve ortasındaki “Baş melek Cebrail Kolonu” ile gerçekten ihtişamlı görünüyor. Buraya kadar gelmişken anıtın hemen arkasında bulunan Şehir Parkı’nı da ihmal etmeyin. Budapeştelilerin kaçamak noktalarından birisi olan park şehrin en büyük termal havuzlarından birisi olarak bilinen Széchenyi yanında Avrupa’nın en büyük sabit hayvanat bahçesine, büyük sirke, eğlence parkına ve Vajdahunyad Kalesi’ne de ev sahipliği yapıyor.

Budapest

Hösök Ter’e sırtınızı verdiğinizde Tuna yönünde uzanan geniş bulvar Andrassy. Üzerindeki tarihi mekânlar ile UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmiş bir bölge. 2,5 km’lik bulvar mimari resital sunan büyükelçilikler, müzeler, sergi salonlar ve Opera Binası ile Budapeşte’nin en keyifli yerlerinden biri. Bulvar üzerinde 22 numarada yer alan Opera Binası mimari yapısıyla göz alıcı. Opera izlemeseniz dahi 2900 HUF ödeyerek rehberli tura katılabilir ve binayı gezebilirsiniz. Turun sonunda bir de küçük konser olacak tadımlık. Klasik müzik ve opera sevenler ise bu ihtişamlı salonda bir ziyafet için bir an bile tereddüt etmemeli. Dünyanın en iddialı devlet operalarından biri Macarlarda.

Budapest

Terör Müzesi de Andrassy Bulvarı üzerinde 60 numaralı binada yer alıyor. Çatısının sunaklarında gamalı haç, yıldız ve terör yazısı, duvarlarında kurbanların vesikalık fotoğrafları bulunan; içerisi gezilmeden sadece binanın dış cephesiyle bile insanoğlunun ne kadar acımasız olabileceğinin anlaşıldığı, yakın tarih meraklılarının kaçırmaması gereken bir müze. Alman işgali sırasında Nazilerin, Komünist dönemde gizli servisin kullandığı karakol binası çok etkileyici şekilde düzenlenmiş ve müze haline getirilmiş. Avrupa medeniyeti günümüzdeki insan odaklı konumuna kolay gelmemiş malumunuz. Büyük bedeller ödemiş. İşte çok büyük acılar çekmiş olan Macarlar da geçmişleriyle yüzleşip ibret olsun, en önemlisi tekrar yaşanmasın diye son derece etkileyici bir dokümantasyon çalışması yapılmış ve müze 2002’de açılmış. Neyin terörü diye soranlara cevapları; Macar halkının İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında önce Hitler, sonra Stalin’den gördüğü zulüm. Müze 4 katlı. En alt katında işkence ve infaz odaları var.

Budapest

Hücreler bir insanın ancak ayakta durabileceği darlıkta dizayn edilmiş. Sergilenen objeler, video görüntüleri, ses efektleri ve ışık kullanımı çok vurucu. Hatta artık bir halk efsanesine dönüşmüş olan, gece yarısı insanları evinden alıp meçhule götüren Macar gizli servisi AVO’ya ait büyük siyah arabalardan biri dahi sergilenmekte. Girişteki avluda büyük bir tank, yükselen duvarların üzerinde de katledilen insanların fotoğrafları… Koridorlardaki ekranlarda bu katliama şahit olmuş insanlarla yapılmış röportajlar yayınlanmakta. En üst kattan bodruma inerken yapacağınız asansör yolculuğu unutamayacağınız türden, belki de en uzunlarından biri olacak. Tatilde gerilmeye değer mi demeyin, mutlaka listenize Terör Müzesi’ni de ekleyin.

Budapest

Sıradaki durağımız Budapeşte’nin öne çıkanlarından bir diğer turistik durak: Aziz İstvan Bazilikası. Aynı anda 8500 kişinin ibadet edebildiği kilise ülkenin en büyük çanına da ev sahipliği yapıyor. Muazzam büyüklükteki freskler ve mozaikler göz alıcı.  İçerde ilk Macar Kralı Szent Istvan’ın sağ eli sergilenmekte. Sağ taraftaki kubbeden nefis Budapeşte manzarası sizleri bekliyor olacak. Kilisenin yer aldığı meydan, çevresindeki restoran ve barlarla birlikte, gecenin geç saatlerine kadar gençlere ev sahipliği yapıyor.

Budapest

Yahudi Mahallesi

Andrassy Bulvarı’nın sonuna geldiğimize göre rotamızı Szent Istvan Bazilikası’nın hemen karşısındaki günümüzde bohem bir hava kazanan, cafe-restoranların yoğun bir şekilde yer aldığı Yahudi Mahallesi’ne çevirebiliriz. 1900’de Budapeşte nüfusunun neredeyse dörtte biri Yahudiymiş. Hatta bu yüzden 20. yüzyılın başında Budapeşte sıkça “Yahudilerin Mekkesi” ya da “Yudapeşte” şeklinde anılırmış. 1944 ve 1945 başlarında Nazilerin giriştiği soykırım ile şehirdeki 250.000 kişilik Yahudi nüfusunun %20 ila %40’ı öldürülmüş. Soykırımdan çok büyük oranda etkilense de günümüzde Avrupa’da Yahudi nüfusun yoğun olduğu başkentlerden birindeyiz.

Budapest

Bu bölgedeki önemli ikonik yapı Dohany Merkez Sinagogu. Yahudilerin 18. yüzyılda şehirden kovuldukları gettoda 1850’lilerde inşa edilen Sinagog, 3000 kişilik kapasitesi ile New York şehrindekinden sonra dünyanın en büyüğü. Sinagoga bitişik Yahudi Müzesi de 2000 HUF karşılığında gezilebiliyor. Yahudi Mahallesi’nin bir diğer öne çıkan özelliği ise bu bölgede yoğunlaşan grafitiler. Gerçekten yaratıcı ve güzel örnekleri takip ederek keyifli ve fotoğraf açısından da zengin bir şehir turu sizi bekliyor.

Budapest

Parlamento Binası

Yahudi Soykırımıyla ilgili belki de en dramatik anıtlardan biri de Budapeşte’de. Bunun için rotamızı yine nehir kıyısına çeviriyoruz. Parlamento Binası’nı bulursak gerisi kolay. Hani şu karşı tepeden bütün ihtişamıyla Tuna kıyısında yer alan devasa yapıdan bahsediyorum. Macaristan Parlamentosu ülkenin bağımsızlığını ve gücünü vurgulamak için inşası sırasında “haşmet” kelimesinin mimari hakkını vermek için Tuna kıyısında 40 milyon kiremit, yarım milyon değerli taş ve 40 kilo altın katkısıyla inşa edilmiş eşsiz yapı. Gündüz büyülediği kadar gece de ışıklandırmasıyla da bambaşka. Budapeşte’nin en önemli sembollerinden birisi olan Parlamento Binası toplantıların olmadığı zamanlarda özel turlarla gezilebiliyor. Biletler internetten ya da hemen binanın önündeki Kossuth Meydanı’nda saat 16.00’a kadar açık olan stantlardan da alınabiliyor.

Parlamento Binası’nın hemen önünde nehrin kıyısında, yaklaşık 50 metrelik düz bir alanda oluşturulan Yahudi soykırım heykel kompozisyonu 60 ayakkabıdan oluşuyor. Metalden yapılan, bazıları çocuklara ait bu ayakkabılar, rıhtımın üzerinde terk edilmiş bir şekilde yan yana duruyor. Onlara, orada özensiz, öylesine duran ayakkabılara baktığınızda sanki sahiplerinin biraz önce ayaklarından çıkardığı hissine kapılıyorsunuz. Binlerce Yahudi, 1944 sonlarının 1945 başlarının dondurucu kış gecelerinde ayakkabıları böyle çıkartılıp kurşuna dizilmiş ve sonra da Tuna Nehri’ne atılmışlar. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardan birini yaşatacak size bu ayakkabılar.

Kuzey yönünde nehir kıyısını takip ederseniz karşınıza çıkacak olan Margaret Köprüsü 1876’da inşa edilmiş ve diğerleri gibi II. Dünya Savaşı esnasında havaya uçurulmuş. 1948’de yeniden inşa edilen köprü, 607 m uzunluğa sahip ve Margit Adası’nın en güney ucunda yer almakta. Margit Köprüsü bizi tanıdık bir isme götürecek: Gül Baba Türbesi… Kanuni’nin Budin seferine katıldıktan sonra şehirde kalan Gül Baba’yı Macarlar da benimsemişler ve küçük bir tepelikte türbesini yapmışlar. Margit Köprüsü’nden Buda tarafına geçtikten sonra sağa dönerseniz Türk Sokağı’nı (Török Utca) göreceksiniz. Yaklaşık 100 metre sonra sağ taraftaki sokaklardan birinin adı da Gül Baba Sokağı.

Nehir üzerinde Boğaziçi Köprüsü’nü andıran köprü ise Elizabeth. Gördüğünüz gibi şehrin her yerine kadın isimleri serpiştirilmiş. 1897-1903 yılları arasında yapılmış ve tamamlandığında, dünyanın en uzun asma köprüsüymüş. Adını İmparator Franz Joseph’in eşi Macaristan’ın kraliçesi Elizabeth’ten almış. Çok sevilen bu kraliçe, trajik şekilde suikasta kurban gitmiş. Köprünün, Buda tarafındaki küçük bir bahçenin ortasında kraliçenin bronz heykeli bulunuyor. II. Dünya Savaşı sonrası 1964 yılında yeniden inşa edilmiş. Budapeşte’nin en yeni ve kar beyaz rengi nedeniyle de en zarif köprüsü olarak öne çıkıyor. Tuna nehrinin en dar kısmında yapılmış.

Budapest

Uzunluğu 290 metre. Bu köprünün özel aydınlatması ünlü Japon aydınlatma tasarımcısı Motoko İshii tarafından yapılmış, maliyetler ise Japonya tarafından karşılanmış. Tabi bu köprüleri yakından görmenin ve manzaranın tadını çıkarmanı en kestirme ve keyifli yolu tekne turları. 1 ya da 2 saatlik turlar bulunuyor. Soğuk bir mevsim değilse ideal olanı gece turlarında klasik müzik eşliğinde bünyeyi ışıl ışıl süslenmiş şehrin büyüsüne bırakmak.

Margit’in adası

Tuna Nehri’nin üzerinde kuzeyde Arpad Köprüsü ile Margit Köprüsü arasında yer alan adanın ismi Kral 4. Bela’nın kızı Prenses Margit’ten geliyor. 4. Bela, Tatar işgalinden kurtulmaları şerefine çocuklarını tanrıya bağışlama sözü verir. Ama gel gör ki dünyalar güzeli kızı Margit’i öldürmeye kıyamaz ve onu on yaşında adaya götürür. 28 yaşında veremden ölen Margit’in anıt mezarı da adada. Osmanlı döneminde de adaya Kızlar Adası denirmiş.

Trafik akışı yok, sadece mini otobüsler ve park içinde gezi yaptıran tren mevcut. Adada romantik yürüyüş yolları, Ortaçağ’dan kalıntılar, küçük bir hayvanat bahçesi, müzikle dans eden çeşme, yüzme havuzları, Japon Bahçesi ve bol bol yeşillik var. Şehrin keşmekeşinden bir süreliğine de olsa kurtulmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Keyifli bir orman yürüyüşü, bisiklet turu, çimlerde yayılma gibi dinlenceli aktiviteler sizi bekliyor. Gece eğlence mekânlarının ev sahibi olan adada bir de büyük bir süs havuzu ile ışıklı müzikli su gösterisi yapılıyor. Havuz sürekli olarak küçük atraksiyonlar sunsa da asıl her saat başı olan 10–15 dakikalık şov kaçırılmamalı. En zevklisi de akşam 20.00 sıralarında olan son gösteri. Hava iyice karardığı için havuzun ışıklandırması oldukça etkili oluyor ve seyri de keyifli oluyor.

Sziget Festivali

Şu ana kadar okuduklarınız hiçbir şey ifade etmiyor olsa bile gençseniz (ruhen) sizi Budapeşte seyahati konusunda motive edecek bir başlığa gelmiş bulunuyoruz. Sziget yani Ada Festivali. Avrupa’nın en büyük kültür ve müzik festivallerinden biri olan festival her yıl ağustos ayında Tuna Nehri üzerindeki 108 hektar ormanlık alana sahip Óbudai-sziget’te (Eski Buda Adası) düzenleniyor. İlk Sziget 1993 yılında yerel bir festival olarak çıktığı yolda, günümüzde tüm Avrupa’dan ziyaretçi çeken 400.000 kişilik dev bir festivale dönüşmüş durumda. Festivalde her yıl binden fazla performans sergileniyor. 2011’de Sziget Festivali The Independent gazetesi tarafından Avrupa’nın en iyi 5 festivalinden biri ve Avrupa Festival Ödülleri’nde ise en iyi 10 festivalden biri seçilmiş. 10–17 Ağustos 2015 tarihlerini bir yerlere not etmekte fayda var.

Yine sayfaları tükettim ama yakın yerlerden, örneğin komünist dönemin heykellerinin sergilendiği biraz şehir dışında yer alan Memento Parkı’ndan, Roma devri kalıntıları olan Aquincum antik şehrinden, günübirlik kaçamak yapılabilecek Macar Denizi lakaplı Balaton Gölü’nden ya da meşhur Estergon ve Visegrad’dan bahsetmedim. Budapeşte şehir merkezi kadar çevresindeki duraklarla da bir gezginin iştahını kabartacak zenginlikte bir hedef. Hadi durmayın. Bahar Festivali mi, Sziget mi? Seçin birini. Belki de Zincirli Köprü üzerindeki olağanüstü havai fişek gösterisini kaçırmamak üzere 20 Ağustos’taki Macaristan Doğum Günü Partisi’ni…

Başa dön tuşu