Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Kıyıdan kuleye aşk masalı: Kız kulesi

Kız Kulesi - Özgür Çakır
Fotoğraf: Özgür Çakır

“Yüzerek geleceğim sana. Güzel kız, senin sevgin uğruna, sana geleceğim. Sen beklerken beni ürkek bakışlarla, yüzerek geleceğim sana. Dalgalar gemilere bile geçit vermese, yüzerek geleceğim sana azgın dalgalar arasından…”

Ünlü ressamlar defalarca resmetti onu. Şairler, müzisyenler, edebiyatçılar beslendi yüzyıllar boyu sakladığı aşk hikâyesinden ve denizin ortasında bir kadın zarafetini andıran güzelliğinden… Filmlere, kitaplara ilham verdi. İstanbul’un iki yakasını buluşturan Kız Kulesi, var olduğu ilk günden beri nice âşıkların birbirlerine ettikleri sadakat yeminlerine şahitlik etti. 2500 yıllık tarihi boyunca türlü efsaneler anlatıldı onun hakkında. Adını da her bir efsanenin içinde yer alan kadınlardan aldı. Osmanlı Dönemi’ni de gördü Cumhuriyet’in ilan edilişini de… Evliya Çelebi onun için “Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkârane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam 80 arşındır. Sathı mesehası iki yüz adımdır. İki taraftan yerde kapısı vardır.” demişti. Geçmişinde gözetleme kulesi, deniz feneri gibi görevler üstlenmesinin yanı sıra Battal Gazi rivayetini, kızını korumak isteyen bir imparatoru, çaresiz bir aşkın hüzün dolu hikâyesini bugüne taşıdı.

İstanbul’da, Salacak açıklarındaki küçük adada bir mücevher gibi parlar Kız Kulesi… Bugünkü görüntüsüne kavuştuğu Fatih Devri’nin hatırası, kentin en masalsı sembolü. Salacak ve Ortaköy’den sandallarla ulaşım sağlanan Kız Kulesi, 2000 yılında restore edildikten sonra gördüğü ilgi daha da arttı. Sevgililer en özel günlerini, en unutulmaz anlarını buranın duvarlarına sinmiş olan âşık ruhların şahitliğinde yaşıyorlar. Eskiden boğazdan geçen gemilerden vergi alınma amacıyla da kullanılan kule, gemilerin geçişi için Avrupa Yakası ile arasına çekilen zincirin ağırlığına dayanamayarak yıkılmıştı. Bazı Avrupalı tarihçiler tarafından “Leander Kulesi” olarak da adlandırılan ve küçük bir ada üzerinde bulunan kulenin tarihi, hakkında anlatılan efsanelerle daha da zenginleşiyor. Bir akşamüstü onun karşısına geçip çayınızı yudumlarken, o güne dek hakkında duyduklarınızı hayal etmek başka bir keyiftir; yanına gidip bildiklerini kulağınıza fısıldamasına izin vermek bambaşka…

Leandros ve HeroLeandros ve Hero Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi

Herkese hitap eden birden fazla hikâyesi var Kız Kulesi’nin. Ortak yönleri ise kadınlar… Burada yaşamış, aşkın ateşinden ya da ölümün soğuk nefesinden kaçmak için bir şekilde buraya gelip saklanmış kadınlar. Afrodit’in aşka yenik düşen rahibesi Hero, Bizans Kralı’nın talihsiz kızı, Battal Gazi’nin uğruna denizleri aştığı sevgilisi… Kız Kulesi’nin Romalı şair Ovidius’un aktardığı ve Çanakkale Boğazı ile paylaşılan hikâyesine göre Hero ve Leandros’un aşk yuvasıydı burası. İki aşık gizli saklı yaşıyorlardı kulede. Leandros aşkı uğruna her gece kıyıdan, kuleye kadar yüzüyordu. Ancak bir gece iri dalgalarla baş edemeyip canından olan Leandros, biricik aşkını büyük bir kedere sürüklemişti. Onsuz kalmayı göze alamayan Hero ise bir an bile düşünmeden kendini kuleden aşağı atarak, sevgilisinin ardından sulara gömüldü. Kız Kulesi’nin en bilinen belki en çok anlatılan yılanlı hikâyesi ise Bizans imparatorunun, doğumu bayramlarla kutlanan kızıyla ilgili. Efsaneye göre bir bilge imparatora kızının 18 yaşına bastığı gün zehirli bir yılan tarafından öldürüleceğini söylemiş. İmparator buna inanmayı reddetse de kendince bir önlem almaya karar vermiş ve kızını denizin ortasında, hiç kimsenin ulaşamayacağına inandığı adanın üzerindeki kuleye göndermiş. Ancak kaderden kaçmak ne mümkün? Genç kız 18 yaşına bastığında ona gönderilen hediyeleri açarken, hediyelerin arasında bulunan meyve sepetinden zehirli bir yılan çıkmış ve kızı ısırarak oracıkta canını almış. Kadere karşı gelinemeyeceğini anlayan imparator ise en azından kızının ölüsünü yılanlardan korumak için ona pirinçten bir tabut yaptırmış. Bu tabutu da Ayasofya’nın en yüksek yerine koymalarını emretmiş. Efsaneye göre bir süre sonra tabutta görülen iki delik, yılanın kızın peşini bırakmadığı anlamına geliyormuş. Kız Kulesi’nin bir başka hikâyesinin de aynı zamanda “Atı alan Üsküdar’ı geçti” deyiminin çıkış noktası olduğuna inanılıyor. Hikayede Üsküdar tekfurunun kızına âşık olan Battal Gazi, kızını ondan korumak isteyen tekfuru alt edip sevdiği kadına kavuşuyor. Tekfurun kızını bu kuleye kapatarak Battal Gazi’den kaçırması bir sonuç vermiyor ve Battal Gazi, tekfurun kızıyla birlikte tüm hazinelerini sakladığı bu kuleyi yıllarca gözetleyerek sabrının sonunda istediğini alıyor. Kızı alan Battal Gazi Üsküdar’ı geçiyor ve Kız Kulesi efsanelerinin arasına, tarihe iz bırakacak bir hikâye daha eklenmiş oluyor.

Siz hangisine inanmak isterseniz, dinlerken gözünüzde canlanan hangi efsaneyi kendinize daha yakın hissederseniz onu tercih edersiniz. Ama unutmayın ki Kız Kulesi’ni görmeden, onu seyre dalıp gitmeden, büyüsüne kapılıp anılarına kendinizi kaptırmadan İstanbul’u görmüş, şehrin hakkını vermiş sayılmazsınız.

Yazı: Ferhan Petek Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi Kıyıdan kuleye aşk masalı  Kız kulesi

Başa dön tuşu