50
köşe
Hangimiz yanıp tükenip sonra
kendi küllerimizden doğmadan
büyüyebildik, hangimiz dizleri yara
almadan yol alabildi hayatın içinde? İlk
adımlarımızda düşerken yanı başımızda
annemiz vardı belki, oysa koskoca
kadınlar olduğumuzda düştüğümüzü
gören kimseler kalmadı etrafımızda.
Tam her şey bitti derken nasıl yeniden
ayağa kalktık, kendi yaralarımızı
kendimiz sardık, kendi küllerimizden
aslımızı yarattık. Bu yaratılış hikayesinin
özünü sizlerle paylaşmak istedim,
yeniden doğuş kavramının içsel
boyutumuzdaki yankılarını birlikte
duyalım ve geçmişteki yangınlarımızı,
bizi biz yapanları anımsayalım.
Simurg, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar
ve her şeyi bilirmiş... Kuşlar, Simurg’a
inanır ve onun kendilerini kurtaracağını
düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her
şey ters gittikçe onlar da Simurg’u
bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg
ortada görünmedikçe kuşkulanır
olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir
kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir
tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu
anlayan dünyadaki tüm kuşlar
toplanmışlar ve hep birlikte O’nun
huzuruna gidip yardım istemeye karar
vermişler. Ancak Simurg’un yuvası,
etekleri bulutların üzerinde olan Kaf
Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak
için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak
gerekirmiş, birbirinden çetin yedi vadi...
İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid,
hayret ve yokluk vadileri. Kuşlar,
hep birlikte göğe doğru uçmaya
başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar,
dünyevi şeylere takılanlar yolda birer
birer dökülmüşler.
Yorulanlar ve düşenler olmuş. "Aşk
Denizi"nden geçmişler önce." "Ayrılık
Vadisi"nden uçmuşlar." "Hırs Ovası’nı
aşıp”, "Kıskançlık Gölü’ne sapmışlar.”
Kuşların kimi Aşk Denizi’ne dalmış,
kimi Ayrılık Vadisi’nde kopmuş
sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya,
kimi kıskanıp batmış göle. Anka'yı
beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve
yok oluşu da yaşamış kimisi de…
Bu efsanede önce Bülbül geri dönmüş,
güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o
güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa
tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını
bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını
özlemiş, Balıkçıl Kuşu bataklığını. Yedi
vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe
azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten
sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve
sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş" da
bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf
Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş
kalmış. Simurg'un yuvasını bulunca
ögrenmişler ki; Farsça’da Si-Otuz,
Murg- Kuş" demekmiş... Onların hepsi
Simurg'muş… Simurg’u beklemekten
vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu
da yaşadıktan sonra bile uçmayı
sürdürebilmekmiş.
Kendi küllerimiz üzerinden yeniden
doğabilmek için; kendimizi
yakmadıkça, her birimiz birer Simurg
olmayı göze almadıkça, bataklığımızda,
tüneklerimizde ve kafeslerimizde
yaşamaktan kurtulamayacağız. İşte
böyle zamanlarda bizi yere düşüren,
yakıp kül eden ne varsa yenilmeden
yeniden doğmak için küllerimizden
her biri aslında kıymetlimiz olan
acılarımızdan ders almayı öğrenmekmiş
bizi büyüten. Büyüdükçe daha az
yara almamızın, canımızın daha az
ama daha derinden yanmasının
sebebi aştığımız her vadide biz olmayı
öğrenebilmemizmiş.
Bize gül bahçesi vadeden nice sahte
vadiden geçtik zaman içinde ve durup
dinlenmek istediğimiz her vadide biraz
daha yara aldık, yandık kül olduk.
Zamanla öğrendik ki her yenilgi yeni
bir zafer içinmiş ve her yok oluş bizi
aslımıza erdirmek için tüketmiş.
Şimdi geride bıraktığımız vadilerde
kalan küllerimizden doğdukça,
kendimizi tanımaya başlıyoruz. Ve Kaf
Dağı’nın ardında aradığımız gerçekliğin
içimizde olduğunu öğrenerek kendi
gerçekliğimizi doğurarak büyüyoruz. Bu
sebeple bizi yakıp yok etmek isteyen
her şeye teşekkürler, aslında onlarla
büyüyoruz.
Simurg ile yedi
dipsiz vadi
“Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü
Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix), Bilgi Ağacı'nın dallarında
yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı
olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi
küllerinden yeniden dirilmesiymiş.”
Dilek Şen
1...,42,43,44,45,46,47,48,49,50,51 53,54,55,56,57,58,59,60,61,62,...140