105
Eskiden herkes kendi diktiği
giysileri kullanırdı. Çocukların okul
müsamerelerine hazır kostümler
alınmaz, evde anneler tarafından
dikilirdi. Tabi o zamanlar her şey
bu denli hazır gelmezdi önlerimize.
Popüler kültürle tepsi içinde sunulan
yaşam biçimleri bu kadar yerleşmemişti
zihinlerimize. Giyecek bir şeylere
ihtiyacımız olduğunda aklımıza
ilk gelen AVM’lerdeki mağazalar
olmazdı. Evimizden çözümler üretmeyi
düşünürdük. Kumaşçılara koşar bize
en uygun kumaşı bulurduk. Kimimize
annelerimiz terzi olurdu kimimize
kardeşleri… Evinde terzi bulamayan
eski bir terzi dükkânında alırdı soluğu.
Büyük büyük makasların, makaraların
ve en önemlisi dikiş makinelerinin
elinden çıkan elbiseler, “benim” diyen
markaların vitrinlerine taş çıkartırdı.
Ev hanımları, çalışanlar, merakı olanlar
ne vakit bir boşluk yakalasa; otururlardı
makinelerin başına, koca koca
makasları tutarlardı ellerinde. Fiyonklu
elbiseler mi çıkmazdı o ellerden ya da
fırfırlı gömlekler. Gece elbiseleri, en
şık takım elbiseler… Kaliteli kumaşlar
aranır bulunur, üzerine en güzel
düğmeler ve en güzel kurdelelerden
süsler vurulur, yaşam bulurdu
üzerlerimizde. Bu işten en kazançlı
çıkan ise çocuklar olurdu. Makaralar
araba, dikiş makinelerinin parçaları
pedal ve direksiyon olurdu onlara.
Annelerinin elinden çıkan elbiseler
ise işin cabası… Evin içerisinde,
hayatımızın tam ortasında nefes alırdı
adeta dikiş makineleri. Çocuklara oyun
kaleleri, annelere dikim fabrikaları
olurdu bir anlamda.
Hep bir köşede varlığını sürdürmesine
rağmen, artık popülerliğini yitirdi
dikiş olgusu ve onun silahşorları
dikiş makineleri… Evin en işlevsel
parçasıyken, en nadir kullanılan
ve lüzumsuzca yer kaplayan
eşyalarına döndü bu makineler.
Balkonlara, bodrumlara belki de
kullanılmamak üzere yazlıklara
atıldılar. Hatta bazen kendilerini
çöplerde buldular. Evlerde dikiş ve
nakış adına harcanan saatlerin sayısı
1...,97,98,99,100,101,102,103,104,105,106 108,109,110,111,112,113,114,115,116,117,...140