Delidir, ne yazsa yeridir

Çocukluğumdan beri olmak istediğim birkaç şey vardı. Birincisi dansöz! Çünkü şahane kıyafetler giyip şıkır şıkır oynuyorlardı, hayat onlara güzeldi. Çok istiyordum bunu, çok. Bir de öğretmen olmalıydım mutlaka, hastasıydım ilkokul öğretmenimin, Sevgi Ayrıközü…

Ne muhteşemdi, her şeyi biliyordu. Ben de onun gibi olacaktım. Sonra nereden icap etti bilmem, çocuk doktorluğu katıldı hedefimdeki ihtisas alanlarına, ama pek istikrarlı olmadı bu hevesim, bir yerlerde söndü gitti. Ve anne olmak; üstelik annem gibi genç, güzel, her görenin “Aaa abla-kardeş sandık kih kih kih” diyeceği; çocuklarına bir fiske bile vurmadan, bakışlarıyla onları yerlerine mıhlayabilen bir anne olmak istedim hep.

Sağ olsun hayat beni arada bir kendine küstürse de, sonradan sonraya “Hadi yine iyisin köfte, kıyağımı gör.” dercesine ortalar yaptı bana, ben de vurdukça gol oldu. (Bkz. Top beni sevdi) Dansözlük kariyer fırsatları arasında pek yer bulamayınca, dedim ben bunu hobi olarak yine yapayım. Ve fakat, lisede klasik dans kulübüne fazla uzun boy münasebetiyle partner kıtlığından giremedim. Hep içimde kalan bu ukde, yıllar yıllar sonra “Dipteyim, sondayım, depresyondayım” diye dolanırken karşıma yeni bir hayat olarak çıktı: Tango sayesinde ruh sağlığıma ve muhteşem dostlarıma kavuştum. (Hala bir Asena kostümü giymişliğim yok, o ayrı.)

Öğretmenlik dersen, ruhumda varmış. Bunu neden sonra anladım. Üniversitede gönüllü öğretmenlik yaptığım eğitim biriminde tanıştığım drama denen illet kanıma girince; 4 yıl okuduğum Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (höy dörö höy höy), hayatımda kurbağaların sindirim sistemi kadar bile yer edinemeden ben kendimi “Örtmenler Günü” yemeklerinde halay çekip, göbek atarken (bkz. Çift anadal sahibi dansöz-örtmen) buldum.

Anneliğe gelince, “Aaa abla-kardeş sandık” trenini kaçırsam da, çocukla çocuk olan anne klasmanında seri başı çıkar; gerektiğinde parkede sırt üstü kayarak gemi, gerektiğinde potada sallanan Michael Jordan, kalede devleşen Toni Schumacher (Bak yaş çıktı meydana) olurum. Velhasıl, analık dâhilinde ne iş olsa yaparım, zira uzunca bir süredir 7/24 yaptığım tek şey bu. Bu yüzdendir ki, son 15 aydır evimin, zihnimin, ruhumun, hayatımın her köşesini dolduran oğlum buraların da efendisi olacak gibi görünüyor. Yazmaya başladığımda -konu ne olursa olsun- aklımdakiler dönüp dolaşıp en fazla altıncı cümlede bir şekilde annelik, çocuklar, çocuk sahibi olmak gibi mevzulara bağlanıyor. Biliyorum, bazıları için bu fazlasıyla sıkıcı, ruh daraltıcı, iç çömeltici, göz belertici bir hal… Ancak benim adım Hıdır, hayatımın bu döneminde yazabileceğim budur.

Deli kız defterine artık dansöz-örtmen-anne olarak çiziktirmeye devam edecektir.

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu