Bursa’nın “son” baharı…

Hüzün her yanı saracak bundan böyle. Ormanlar yaşlandı ve toprağa dönmek istiyor. Yalnız ve sessiz hissetmek isteyen herkes, sonbahara kendini bırakıp kaybolabilir yere düşen yapraklarla… Ormanlar sarıdan turuncuya, kahverengiden kızıla boyanırken, herkes doğaya bırakabilir tüm ruhunu…

Ağaçlar, çayırlar, çimenler, patikalar, her yer yavaş yavaş önce kızıla sonra sarıya dönecek. Doğa, siyah beyaz günlere hazırlanacak ve çıplak bir kadın gibi kalacak. Makyajı silinmiş, saçları dağılmış ve yıpranmış, belki kolu kanadı kırılmış bir kadın…  Gökyüzünün yakıcı sıcaklığı yerini yağmurlara bırakacak ve göz önünde sadece doğanın iskeleti kalacak. Bundan sonra her şey dünyanın iskeletine ve değişen yüzündeki hüzne kapılmakla devam edecek.

Gündüzler artık daha kısa… Geceler daha uzun. Güneş her zamankinden erken batacak ve daha az ısı, ışık verecek. Serin, yağmurlu ve rüzgârlı günlerin sayısı her geçen gün artacak. Ağaçların yaprakları sararmaya ve dökülmeye başlayacak. Çiçeklerin sayısı azalacak, etraftaki otlar ve çimenler neredeyse kuruyacak. Göçmen kuşlar güneye, yazlık elbiselerse dolaplara gidecek… Hepimizin bir parçası “sonbahar” olacak.

Sonbahar denince ne gelir ki insanın aklına? Yağmur belki. Sarı zamanlar yaşadığımız. Yaşamın doğadan uzak durduğu günler. Yalnız kalan doğanın direnç zamanı. İnsanların derinlere dalıp, usul usul yürüdüğü vakitler. Bundan ötesi kışı beklemek artık. Üşüdüğümüzü hissetmek güzel yeniden…

Yazı ve Fotoğraflar :Engin Çakır

Başa dön tuşu