Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Bursa’nın en değerli tebessümü

“Ben karikatürü bir güzel koku gibi insana bir an zevk verdikten sonra elde bir boş şişe veya sarı bir leke bırakıp havaya karışan bir marifet olmaktan başka türlü anlıyorum. O ne palyaçoluktur, ne de göbek attıran, çeneleri ağrıtan kahkahadır. Bence karikatür, insan beyninin muhtaç olduğu tebessüm ve tefekkürü (düşünceyi) temin eden bir güzel sanat olmalıdır.” Cemal Nadir Güler

Cemal Nadir Güler
Cemal Nadir Güler

Türkiye’deki ilk çizgi film denemesine imzasını atan da o, memleketi Bursa’dan Ankara’ya kadar sokaklara ismi verilen de… 100. yaş günü olan 2002 yılı adıyla anılan da o, adına yarışmalar düzenlenen de… Modern Türk karikatürün öncüsü, bugün “usta” olarak anılan karikatüristlerin yol göstericisi Cemal Nadir Güler, Bursalıların hemşeri olmaktan gurur duyduğu “değerli” bir isim. 45 yıllık hayatına tabelacılıktan resim öğretmenliğine, hattatlıktan çıraklığa kadar birçok iş ve başarı sığdırdı. Tüm yaşamı boyunca, karikatür sanatının sevilmesine ve yaygınlaşmasına, bu mesleğin hak ettiği değeri bulmasına büyük katkılarda bulundu.

1902 yılında Bursa’da doğan Cemal Nadir Güler, Bulgaristan göçmeni bir ailenin çocuğuydu. İlkokulu Bursa’da bitirdikten sonra ortaöğrenimine Bilecik’te devam etti. Ailesinin içinde bulunduğu maddi sıkıntıların eğitim hayatını etkilemesine engel olamadı ve okulunu yarım bırakarak erken yaşta çalışmaya başladı. O dönemde girdiği sınavda başarılı olarak Almanya’da mühendislik eğitimi almaya hak kazandı ancak asıl yapmak istediği bu değildi. İçindeki resim sevdası biraz da hattat olan babasının etkisiydi. O dönemki ismi “Sanayi- Nefise Mektebi” olan Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi sınavlarına girdi. Bu sınavlarda başarısız olunca, ressam olma hayallerini bir süre ertelemek zorunda kaldı. Ailesinin geçim sıkıntısını hafifletmek için çıraklık, tabela ressamlığı, ilkokullarda resim öğretmenliği yaptı. Bir yandan resim çalışmalarına devam ediyor ve yaptığı karikatürleri İstanbul’daki dergilere gönderiyordu. İlk karikatürü 1920 yılında Sedat Simavi tarafından yayınlanan “Diken” dergisinde yer aldı. Daha sonra “Akbaba” dergisinde yayınlanan karikatürleri ilgi görünce bunu başka teklifler takip etti. İstanbul’daki birkaç dergide karikatürlerinin yayınlanması ve aldığı teklifler onu cesaretlendirdi ve geçimini karikatüristlikle sağlayacağına inanarak yola çıktı. Ancak aldığı para onu İstanbul’da geçinebilmesi için yeterli değildi ve Bursa’ya dönmek zorunda kaldı. Bu dönemde Bursa Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkân açarak tabelacılık yapmaya başladı. “Harf İnkılâbı” sayesinde işleri iyi gidiyor, yeni harflerle yeniden yazılması gereken bir sürü tabela işi alıyordu. İstanbul’daki dergilerle karikatürlerini göndermeye de devam etti. Gönderdiği karikatürler gün geçtikçe daha çok beğeniliyor ve başka yayınlar tarafından da fark ediliyordu. 1928 yılında, Akşam gazetesinden aldığı teklif “günlük gazetede düzenli olarak karikatürleri yayınlanan ilk çizer” olarak da bilinen Cemal Nadir Güler için İstanbul bileti oldu. Cemal Nadir ile anılan ilklerden biri de karikatürlerinde toplumsal olayları ön planda tutarak, düzendeki çarpıklıkları, çıkarcılık ve riyakârlık olarak tanımladığı kişileri konu almış olmasıydı. 1929 yılında yarattığı çizgi roman tiplemesi olan Amcabey de “ilk yerli bant karikatür” olarak karikatür tarihindeki yerini aldı. Cemal Nadir, genelde tek kare olarak hazırlanan karikatürlerin aksine, ardı ardına birkaç kareden oluşarak düzenlenmiş olan Amcabey’den sonra toplumun ve düzenin farklı yönlerini ele almak için yarattığı başka tiplemeler geldi. “Yeni Zengin” tiplemesiyle toplumun içindeki sonradan görmeleri eleştirirken, “Akla Kara” tiplemeleri sayesinde eğitimsizliği vurguluyordu. Toplumdaki çıkarcı ve kendinden başka kimseyi düşünmeyenleri ise yarattığı “Dalkavuk” tiplemesi temsil ediyordu. Çocuklar için çizdiği “Dede ile Torun” karikatürlerinde kuşaklar arasında hiç bitmeyecek olan çatışmayı sergiliyor, Salamon karikatürleriyle “uyanık” geçinenlere başarılı göndermeler yapıyordu. Hem yarattığı ilk tip olması hem de farkını ilk ortaya koyan tip olması nedeniyle Amcabey’in her zaman özel bir yeri oldu. Amcabey; takım elbisesi, melon şapkası, burnunun üzerindeki küçük gözlükleri; sevimli gülümsemesi ve şişkin göbeğiyle toplumun hem en komik hem de en acıklı yönlerini ele alan bir simge haline geldi. Nüktedanlığı, her karikatürde vurgulanan pratikliği ile halk tarafından kısa süre içinde benimsenmiş, hatta gerçek bir insan olarak kabul edilmişti. PTT tarafından 1991 yılında posta pulu da bastırılan Amcabey, Türk mizahı için büyük bir değer olduğu kadar ünü ülkenin sınırlarını da aşmış bir tiplemeydi. Öyle ki Cemal Nadir, Walt Disney’den esinlenerek Amcabey için bir çizgi film denemesinde bulunmuş; ancak o dönemin teknik imkânsızlıkları ve yeterli desteği görememesi nedeniyle bu çalışmayı yarım bırakmak zorunda kalmıştı.

Her zaman genç ve yeni yeteneklere fırsat vermek ve onları desteklemek gerektiğine inanan Cemal Nadir, bu sebeple yarışmalar düzenledi ve birçok öğrenci yetiştirdi. Onlara elinden gelen her türlü imkânı sunuyor, çizmeleri ve yetenekleri doğrultusunda ilerlemeleri için cesaret veriyordu. 1941 yılında Vedat Günyol ile birlikte çocuklara hitap eden “Arkadaş” isimli dergiyi yayınladı. Resimli Dünya, Yücel, Karikatür gibi dergilerde karikatürlerine yer verilen Cemal Nadir, 1943 yılında Akşam gazetesinden ayrılarak Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladı. Viyana Uluslararası Karikatür Yarışması’nda birincilik aldı. Karikatürleri birçok yabancı dergide yayınlandı. Yurtiçi ve yurtdışında 5 kişisel sergi açtı. 1932 – 1946 yılları arasında, Türk karikatür tarihine ilk karikatür albümü olarak geçen “Amcabey Albümü”nün ardından “Amcabey’e Göre”, “Karikatür Albümü”, “Dalkavuk Karikatür Albümü”, “Akla Kara” isimleriyle albümlerini yayınladı. 1942 yılında “Amcabey” adındaki dergisi çok sevildi. Ancak Cemal Nadir yalnızca karikatür çizmekle yetinmiyor, hem radyo hem de sahne için tiyatro oyunları yazıyordu. Halkın ifade etmek istediklerini, halka hitap eden bir dille anlatıyor; yeteneği ve keskin zekâsı aracılığıyla toplumun tüm eksik yönlerini sorumluların ve mağdurların yüzüne vuruyordu. Cemal Nadir’in yeteneği reklâm afişlerinde ve siyasi partilerin propaganda çalışmalarında kullanıldı. 1946 seçimleri sırasında kendisine gelen Bursa milletvekilliği teklifini reddetti çünkü herhangi bir siyasi oluşumun içinde olursa, karikatür çizemeyeceğine inanıyordu. O halkın kalemiydi ve tüm gerçekleri tarafsız olarak yansıtmaya devam edebilmek için öyle kalmalıydı. Bursa’nın en değerli tebessümü

“Ah iyi olsam, terliklerimi giysem, şu odada dolaşsam, şu köşeye geçsem, resimlerimi yapsam.”

Dört kez evlendiği bilinen Cemal Nadir, hem güldüren hem düşündüren mizah anlayışının da atası sayılıyor. Ancak bu yönünün aksine anlatılan bir hikâyeye göre Cemal Nadir’in çok az güldüğünü fark eden bir arkadaşı, bir gün ona bu tavrının soyadına yakışmadığını söylemiş. Cemal Nadir de ona, aslında kendisinin tam adının “Nadir” Güler olduğunu hatırlatmış. Nüktedanlığını keskin zekâsından, gözlem yeteneğinden ve hayata olan bakış açısından alan Cemal Nadir, zayıf vücudu henüz 45 yaşında ölüme yenik düştü ve 1947 yılında kan zehirlenmesi yüzünden bu dünyayı terk ederek mizah dünyasını yasa boğdu. Bursa, İstanbul, Ankara, Tekirdağ, Yalova’da birçok sokağa ismi verildi, adına ulusal ve uluslararası çapta karikatür yarışmaları düzenlendi. Bursa’da heykeli dikildi. Karikatürcüler Derneği, 100. yaşının kutlandığı 2002 yılını “Cemal Nadir Yılı” ilan etti. Ani ölümü bugünün imkânlarıyla önlenebilecek, erken teşhis ile sağlığına kavuşabileceği bir hastalık yüzünden oldu. Bazı kaynaklara göre yattığı yerden, odanın resim yaptığı köşesine bakarak söylediği son sözleri mesleğine olan tutkusunun en net göstergesiydi. “Ah iyi olsam, terliklerimi giysem, şu odada dolaşsam, şu köşeye geçsem, resimlerimi yapsam.”

Belki kendini en iyi ifade ettiği, en özgür hissettiği alandı karikatürleri… Hayatı boyunca kızdığı, sevindiği, üzüldüğü; her türlü hassasiyetini, umutlarını, hayallerini, acılarını, değerlerini hatta tüm hayatını çizgilerle anlattı. Ölümünden sonra bile ardında, onun yolundan gitmek isteyenlere ışık tutacak eserler bıraktı. Her türlü haksızlığa, sömürüye, sınıf ayrımına ve adaletsizliğe karşı en büyük silah olan mizahı öyle ustaca kullandı ki; bugün, ona hak ettiği değeri verebilmek için yapılan her şey, her zaman eksik kalıyor.

Yazı: Ferhan Petek
Başa dön tuşu