Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Aşık nehirlerin vuslat yeri, beyaz şehir: Belgrad

Belgrad, Özgür Çakır

Bursa’ya kuş uçuşu mesafesi Trabzon’dan ya da Gaziantep’ten uzak olmayan, İstanbul’dan kalkışla 1,5 saati bile bulmayan uçuş süresi, hem uçak biletlerinin hem şehrin ekonomik olması, ortak tarihimiz, kültürel varlıkları, sosyal ve eğlence hayatının hareketliliğiyle yakın gelecekteki en popüler tatil rotalarından biri olmaya aday, Sırbistan’ın başkenti “Beograde” yani “Beyaz Şehir”.

Belgrad, Özgür Çakır
Özgür Çakır

Ben sizin için Aralık ayında, gerçekten de beyaza bürünmüş halinde ziyaret ettim Belgrad’ı. Size de Balkanlar’ın en güzel mevsimi olan baharı Belgrad’da karşılamak düşüyor bu durumda. Gezilecek görülecek yerleri eski şehir merkezi olan “Centar Grada” yani Stari Grad’da çok kısa mesafelerde birbirine yakın konumlanmış olan Belgrad, şehir koleksiyoneri gezginler için bir hafta sonunda bile aradan çıkarılabilecek türden rahat ve kolay bir hedef. Birkaç gün ayırmak ya da örneğin yapacağınız Balkan turu içinde değerlendirmek mümkün tabi. Tercih sizin.

Balkan tarihinin uzun, karışık ve kanlı sayfalarına detaylı girmeye niyetli değilim. Yakın tarihe gelecek olursak Eski Yugoslavya’nın bir arada kalan iki parçası olan Sırbistan-Karadağ Devlet Birliği’nin 21 Mayıs 2006 günü Karadağ’da düzenlenen referandum sonucu “De Facto” şekilde ortadan kalkmasıyla yola tek başına devam ediyor Sırbistan. 420 yıl Osmanlı toprağı olarak geçirmiş olan ülkenin başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri Belgrad. Nüfusu yaklaşık 1,7 milyon ki tüm Sırbistan’ın nüfusunun 7,2 milyon olduğunu düşünürsek, ülkenin nüfusunun yaklaşık dörtte biri Belgrad’da yaşıyor demektir bu. Belgrad denilince ilk akla gelen İstanbul’daki Belgrad Ormanı’nı da analım yeri gelmişken. Belgrad’ı Osmanlı topraklarına katan Kanuni Sultan Süleyman, Belgrad Seferi’nden (1521) dönerken İstanbul’a beraberinde çok sayıda Sırp savaş tutsağı getirmiş. Bizans döneminden kalma metruk köyleri yeniden meskun kılma politikası uyarınca da bu tutsaklar orman içindeki eski Ayvat Köyü’ne yerleştirilmiş. Köye Belgrad kökenli tutsaklar yerleştirilince, köy Belgrad adıyla anılmaya başlanmış; zamanla köyü çevreleyen geniş yeşil alan da Belgrad Ormanı olarak tanınmış. İşte böyle…

Belgrad, Özgür Çakır

Peki Belgrad’a nasıl gidilir? Batısında Hırvatistan, Bosna Hersek ve Karadağ, güneyinde Makedonya ve Kosova, doğusunda Romanya ve Bulgaristan olan ülkenin güzel başkentine Bulgaristan üzerinden karayolu ile ulaşmak bile mümkün aslında ama ben yine hava yolunu önereceğim. Çünkü hem uçuş alternatifleri birkaç havayolunun karşılıklı tarifeli uçuşlarıyla çok çeşidi, hem de bilet fiyatları yurt içi uçuşlardan farksız. Sırbistan, Türk vatandaşlarından vize istemediği için pasaport kontrolü sorunsuz geçiyor, yeter ki dönüş biletinizi ve otel rezervasyonunuzun çıktısını yanınızda bulundurun. Uçuş kısa, pasaport kontrolü hızlı ve sorunsuz, Belgrad Nikola Tesla Havaalanı ise şehrin merkezine sadece yarım saat mesafede olunca kendinizi göz açıp kapayıncaya kadar Belgrad sokaklarında bulmanız an meselesi. Yani uçuş gününüzü de iyi planlayarak hiç yorulmadan ve gün kaybetmeden tatilin tadını çıkarmak mümkün.

Havaalanı turist info masasından şehir haritanızı alıp para değişimini de yaptıysanız yola koyulabiliriz. Para hesabı da oldukça kolay: 1 euro yaklaşık 100 dinar civarında. Sırbistan Dinarı (RSD) olan fiyatlardan İki sıfırı atıp Euro cinsinden düşünmek pratik olabilir. TL’nin bugünlerdeki oynaklığı dolayısıyla TL üzerinden bir yorum yapmak akıllıca bir fikir değil sanırım. Havaalanından şehir merkezine pazarlık yaparsanız, taksiyle 15 €’ya gidebilirsiniz. Eli sıkı olanlar merkeze gitmek için büfeden 60 dinar karşılığı bilet alıp 72 numaralı otobüse de binebilir pek tabi.

Belgrad, Özgür Çakır

Malum Sırbistan’da Sırpça konuşuluyor. Ancak taksi şoförleri dahil, neredeyse herkes iyi kötü iletişim kurabilecek kadar İngilizce biliyor. Sırf bu yüzden bile tercih edilebilir bu şehir. Kıyaslamak gerekirse eski sosyalistlerden Kiev’de ya da Tiflis’te İngilizce bilen kişi bulmak bazen sıkıntı olabiliyor. Bunun dışında Kiril alfabesi, eski kuşakların giyim tarzı, şehir mimarisi, restorasyonun biraz gecikmiş halleri, toplu konutlar, toplu taşıma araçları, insan davranışları ve genel atmosferiyle Belgrad saydığım şehirleri kuvvetle andırıyor. Ama bir yandan da bir Avrupa şehri duruşu, daha batılı bir yaşam tarzı da var elbette. 420 yıllık Osmanlı geçmişini ve küçük detaylarda bile kolaylıkla fark edebileceğiniz izlerini de bu karışımın sosu sayarsak ne klasik bir Doğu Bloğu ne de klasik bir Avrupa şehri olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Belgrad, Tuna ve Sava nehirlerinin kesiştiği; daha doğru bir deyişle Sava’nın Tuna’ya katıldığı noktada kurulmuş. Bu iki nehir birleşirken 16 tane irili ufaklı ada da bahşetmiş bu güzel coğrafyaya. Hal böyle olunca şehrin her yanı nehir olmuş. Yani bir kara şehri havasından çok verdiği his deniz kıyısında bir şehirden farksız. Zaten Sava’nın genişlediği kısmındaki büyük ada Ciganlija’nın kıyıları plajlarıyla bir deniz kıyısını aratmıyor. Şehrin tarihi merkezi Centar Grada ve yeni yerleşim yerlerinin bulunduğu Novi Beograd’ı Sava Nehri ayırıyor. Novi Beograd’ın kuzey ucundaki Zemun bölgesi dışında bizi ilgilendiren tabii ki “Downtown” yani Centar Grada.

Belgrad, Özgür Çakır

Kalacak yer tercihini de bu yüzden Centar Grada’dan yana kullanmalı. Terazije bölgesi en ideali olmakla birlikte mesafelerin gerçekten kısa olduğunu düşünürsek fazla uzaklaşmadan bütçenize uygun olan alternatifi seçebilirsiniz. Bir parantez Hotel Moskva için açalım. Terazije Meydanı’na bakan bu tarihi otel; konumu, mimarisi, tarihi özelliği ve Einstein, Hitchcock, Gorki, Gandhi ve onlarca Hollywood starı gibi ağırladığı ünlü simalarla şehrin sembol yapılarından biri. Kuba’nın Hotel Nacional’i, İstanbul’un Büyük Londra Oteli varsa Belgrad’ın da Hotel Moskva’sı var. Fiyatları da bütçeleri çok zorlamayacak türden. Hatırlatmakta fayda var. Novi Beograd’ı tercih etmek isteyenler için ise Ušće bölgesi önerilebilir. Şehrin en büyük alışveriş merkezi olan Ušće Shopping Center da burada bulunuyor. Tuna Nehri ile Sava’nın birleştiği noktada bulunan Ušće, güne başlamak için ideal bir nokta. Nehir kenarındaki kocaman parkta, Belgrad’lılarla birlikte koşup, bisiklete binebilir, spor yapabilir ve daha sonra “Brankov Most” Köprüsü üzerinden, Sava Nehri’nin berrak sularını izleyerek, Stari Grad’a yürüyebilirsiniz.

Sırplar, genel olarak cana yakın ve sıcakkanlı insanlar. Bir şey sorunca hemen yardımcı olmaya çalışıyorlar. Tüm Orta Doğu ve Balkanlar’da olduğu gibi, onlar da Türk dizilerinin hayranı. Bu yüzden Türkiye dediğinizde çok pozitif yaklaşıyorlar. Diziler, Kıvanç Tatlıtuğ, İstanbul, Fenerbahçe, Galatasaray, Kızılyıldız, Tanjeviç, Bregoviç, Dokovic, simit, börek, kebap derken samimiyet tavan yapıyor. Sırplarla Türkler arasında Osmanlılıktan gelen 400 küsur yıllık bir ortak geçmiş ve kültürün olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım. Onlar da bizim gibi bir yönleriyle Avrupalılar, diğer yönleriyle doğulu. Gerçekten benziyoruz. Bizden genel olarak ilk dikkat çekici fark ise Slav ırkının genel özellikleri. Evet biraz uzun ve genel olarak birazdan fazla güzeller. Sırp halkı aynı zamanda eğitimli de bir halk. Taksi şoförleri dahil neredeyse herkes İngilizce biliyor. Hatta bizim şoförlerde hiç göremeyeceğimiz şekilde, taksi sıralarının gelmesini beklerken ya kitap okuyorlar ya da satranç oynuyorlar. Eh bu da bayağı hatırı sayılır bir fark. Tabi diğer eski Doğu Bloğu ülke taksicileri ile de ortak bir özellik. Eğitim şart. Bana bir de çok mutlu göründü Belgradlılar. Genel olarak pozitif bir enerjileri var. Çok romantik olduklarını da söyleyebilirim. Manzara gören çiftlerin uzun uzun sarılma ve koklaşma seremonileri seyir terasları ve nehir kenarlarının rutini. Dedik ya ana temamız aşk ve Balkan romantizmi…

Lafı daha fazla uzatmadan gezi rotamızı dillendirmeye başlayalım. Eski şehir bölgesinin batı ucunda Kale (Kalemegdan) diğer ucunda Sava Manastırı olan yaklaşık 3,5 km.lik bir hat üzerinde gezeceğiz. Tavsiyeme uyup Terazije bölgesini seçtiyseniz oteliniz de bu hattın tam ortasında yer alacak. Şehre ısınmanın en güzel yolu hemen yollara düşmek ve Kalemegdan’a doğru, Knez Mihailova Caddesi üzerinde kalabalığa karışmak. Terazije’den kaleye doğru uzanan bu cadde için yine bir klişeye imza atarak İstiklal Caddesi’ne benzeteceğim müsaadenizle. Her daim çok kalabalık. Çok sayıda tarihi bina, kafe, restoran ve mağaza var. Belgrad’ın en eski ve değerli heykelleri ile yasalarla koruma altında bulunan Knez Mihailova Caddesi alışveriş yapmak isteyenler için de, kafe ve barlarda keyif yapmak isteyenler için de ideal. Osmanlı döneminde bahçelerle bezenmiş sokaklar, çeşmeler, camiler ve dükkanlar ile oldukça önemli bir merkez konumunda olan bölge 19. yüzyılın sonunda yapılan şehir planlaması ile bugünkü haline dönüştürülmüş. Belgrad’ın ileri gelenleri, en ünlü zengin iş adamları, politik çevresi caddede inşa edilen evleri satın alarak burada yaşamaya başlamış. Günümüzün proje isimleri gibi düşünürsek cadde üzerindeki binaların özel ve önemli olanları el değiştirip başka amaçlar için kullanılsa da hala ilk sahipleri ve tarihteki isimleriyle anılıyor. Belçika ve Büyük Britanya konsolosluğu olarak kullanılan Hristina Kumanudi’nin Evi, Belgrad Şehir Kütüphanesi olarak kullanılan Srpska Kruna Hoteli, Akademi Galerisi olarak hizmet vermekte olan Marko Stojanoviç’in Evi gibi… Knez Mihaliova Caddesi zaten dönüp dolaşıp yolunuzun çıkacağı, vakit geçirmek isteyeceğiniz ve size özel mekan keşiflerinizi yapacağınız şehrin cazibe merkezi.

Caddede ilerlerken sol tarafta St. Michael’s Katedrali’nin kulesini görmeye başladıysanız kaleye yaklaştınız demektir. Kalemegdan kompleksinin nehre yakın alt ucundan giriş yapmak mümkün olduğuna göre katedrali de görmek üzere rotamızı biraz kaydırabiliriz. Heykeltıraş Dimitrije Pancevo tarafından yapılan ve yapımı 1840’da tamamlanan, baş melek Mikail’e ithaf edilmiş olan katedralde Osmanlı’ya karşı Sırp İsyanını başlatan Milos Obrenovic’in de mezarı bulunuyor. Kendisi biraz vasat geldi bana ama çevresi güzel ve gezilesi. Konak Kneginje Ljubice yani Prenses Ljubice’nin Konağı ise kapı komşusu.

Belgrad kalesini çevreleyen platonun adı Türkçe “kale” ve “meydan” kelimelerinin birleşiminden gelmekte. Osmanlı döneminden beri aynı isimle anılan Kalemegdan aslında sadece Belgrad Kalesi ve çevreleyen parktan ibaret değil. Müzeler, anıtlar, parklar, burçlar, kiliseler, galeriler, zindanlar, heykeller, kuleler ve hayvanat bahçesiyle büyük bir kompleksten bahsediyoruz. Kalemeydan Parkı (Kalemegdan) gerçekten de şehir sakinleri ve turistler için Belgrad’ın en gözde noktası. Günümüzde Kalemeydan parkı tamamen keyif, dinlenme ve sosyalleşme amacıyla kullanılıyor olsa da aslında tarihte sahne olduğu bir çok savaşta 6 milyondan fazla kişinin ölümüne tanıklık etmiş tarihi bir yapı.

Kalemegdan malumunuz başta ismi olmak üzere, Osmanlı’dan ve Türklerden izler taşıyor. Örneğin İstanbul Kapısı ve Sahat (Saat) Kulesi. Yukarı kasabanın girişinde bulunan İstanbul (Stambol) Kapısı İstanbul’a uzanan yoldan sonra bu adı almış. Türklerin Sırbistan’ı kontrol ettiği dönemin kapanışında şehrin anahtarları Prens Mihailo’ya bu kapı önünde teslim edilmiş. Kalemeydan parkı girişinin sağ tarafında işte bu anahtar teslim olayını tasvir eden yatay bir mermer anıt bulunmakta. 1713-1716 yılları arasında, III. Ahmet saltanatında sadrazamlık yapmış olan Mora Fatihi Damat Ali Paşa, 1716’da Avusturya’ya karşı yapılan Petrovardin Muharebesi’nde şehit düşünce, Belgrad’a getirilip Kalemegdan’da yapılmış olan türbeye gömülmüş. Malumunuz Sırp olarak doğan Sokollu Mehmet Paşa Osmanlı döneminde devşirme olarak Edirne Sarayı’na getirilmiş ve devlet adamı olarak vezirliğe kadar yükselmiş. Belgrad’da Sokollu Mehmed Paşa adına günümüze kadar ulaşmış tek eser Kalemeydan Parkı içinde bulunan çeşme. 16. yy’ın ikinci yarısında kendisi tarafından yaptırılan bu çeşme aynı zamanda Osmanlı dönemine dair nadir örneklerden biri. Bitmedi. Kalemegdan’da bulunan Pobendik yani Victor Heykeli, bir başka deyişle Sırbistan zafer anıtı da, görüntüsüyle olmasa da tahmin edebileceğiniz üzere hikayesiyle Türklerden izler taşıyor. Sırpların Birinci Balkan Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazandıkları zaferin anısına, 1928’de dikilmiş. Victor Anıtı Yugoslavya Krallığı’nın en büyük heykeltıraşı olarak kabul gören Ivan Meštrović tarafından yapılmış. 14 metre yüksekliğindeki, kaidesi taştan yapılan heykel elinde güvercin olan çıplak bir adam. Aslında belediye anıtı zamanında şehir merkezi olan Terazije Meydanı’na koymak istemiş. Ancak heykel çıplak olunca Belgradlılar durumu biraz yadırgamışlar. Bu yüzden heykel şehrin gözlerden uzak bir noktası olan Kalemeydan Parkı’na yerleştirilmiş. İroni bu ya zamanında şehir merkezinde istenmeyen Victor Anıtı Belgrad şehrinin sembollerinden birisi haline gelmiş durumda. Victor heykelinin bulunduğu köşeden Tuna nehri tarafına doğru uzanan geniş teras ise aşık nehirlerin vuslat noktasında yeni şehrin köprülerle birlikte panoramik görüntüsünü ayaklar altına seriyor. “Mutlaka yapılacaklar” listemize ekliyoruz sevgili okur.

Bayraklı Cami ise Kalemegdan’ın yukarı çıkışına yakın bir noktada bulunuyor. Hemen ilerisinde ise Strahinjica Caddesi ve bir diğer trafiğe kapalı alan Skadarlija. Tarihi turistik yerleri gezmeye ara vermek isteyenler için ideal bir bölge. Strahinjića Bana için, cadde boyunca dağılan kafeler, restoranlar, barlar, gezmelere doyamayan bakımlı genç hanımlar ve lüks otomobiller ile bizim Bağdat Caddesi’nin küçük bir versiyonu diyebiliriz. Caddenin ergen gençler arasındaki takma adı da zaten “Silikon Vadisi”ymiş! Silikon Vadisi’nin bitiminde, Skadarlija ya da diğer adıyla Skadarska Caddesi başlıyor. Burası bir zamanlar Belgrad’ın bohem mahallesiymiş. Vakti zamanında bütün yazar çizerler, gazeteciler, sanatçılar burada takılırmış. Artık tabii daha turistik bir hal almış. Yine de bohem izler taşıyan sanatçı ruhlu kafeler, barlar ve restoranları ile farklılığını korumuş görünen bir bölge. Skadarska’da yer alan Belgrad’ın meşhur restoranı Tri Sesira‘ya küçük bir paragraf açalım. Shopska çorbası ve Cevapi (kebap) için doğru yerdesiniz. Skadarlija’daki restoranlardan bir diğer öne çıkanı 1963 yılından beri hizmet veren Zlatni Bokal.

Cevapi köfteler hüpletildiyse yola devam edebiliriz. Caddeden yukarıya doğru çıktığınızda ulaşacağınız, Knez Mihailova’nın hemen yakınında bulunan Trg Republike, yani Cumhuriyet Meydanı için de Belgrad’ın Taksim’i diyebiliriz. Meydanın bir yanında Ulusal Müze, bir yanında Devlet Tiyatrosu var. Ortadaki meydanda ise Sırp Prensi III. Mihailo’nun heykeli. Kendisi isminin caddeye verilmesi dışında, Osmanlıların Sırbistan’daki denetimine son veren kişiymiş. Bu yüzden eliyle İstanbul’u işaret ediyormuş. Müze Meraklıları buraya kulak kabartın. Picasso ve Monet’in de aralarında bulunduğu oldukça geniş milli ve Avrupa sanat koleksiyonunun bir bölümü Ulusal Müze’nin 3. katında bulunan sanat galerisinde görülebilir.

Belgrad’da gezeceğimiz her yer söylediğim gibi yürüme mesafesinde. Trg Republike yani Cumhuriyet Meydanı’ndan Terazije’ye doğru yönelirseniz mihenk taşımız Hotel Moskva’yı rahatlıkla bulabilirsiniz. Caddenin devamında sırasıyla Stari Dvor (eski saray) ve Novi Dvor (yeni saray) karşılayacak sizi. İki sarayın arkasında Pionirski Parkı ve hemen karşıda Kraliçe Aleksandra Bulvarı üzerinde ise Beyaz Sarayı andıran Ulusal Meclis Binası yani Narodna Skupstina. Meclis Binası’nın biraz ilerisinde ise meşhur Taş Meydan yani Tasmajdan ve yanı başında arz-ı endam eden Aziz Mark Kilisesi. Kiremit rengi tuğla yapısı ve mimarisiyle dikkati çeken kilise dünya savaşlarında aldığı hasarlar sonrası yeniden inşa edilerek son şeklini almış. Taşmeydan iyi hoş tamam ama sizi şehrin bu bölgesine yönlendirmekteki amacım başka. Sıradaki durağımız Nikola Tesla Müzesi. Belgrad’a kadar gelmişken insanlık tarihinin bu önemli mucidine saygı duruşu yapmadan dönmek olmaz.
Günümüz teknolojisinin ulaştığını noktaya belki de en büyük katkıyı yapmış olan, aslında dünyadaki bilim ve teknoloji yapısını tam anlamıyla ‘kökünden’ değiştirebilecek birçok ‘kullanılan ve kullanılmayan’ deneye/buluşa da imza atan mucit Tesla, Sırp asıllı ve müzesinin de Belgrad’da olmasını istemiş. Henüz tanışmamış olan ya da sadece ismi aşina gelenlerin 700’den fazla patentli buluşu olan bu dehaya yazıyı bitirdikten sonra biraz vakit ayırmasını öneririm. Elektriği alternatif akımı bularak evlerimize kadar sokan ve aslında kablosuz elektrik iletimini de ispatlayan (bu konuda faturalayamama sorunu nedeniyle elektrik dağıtım şirketleri ve Edison engelini aşamayan), radyoyu, elektron mikroskobunu, mikrodalga fırını, radarı, uzaktan kumanda sistemlerini, floresanı bulan, MR görüntülemenin teknik temellerini ortaya koyan, manyetizmayı kontrol edebilen, televizyonu ve interneti öngören, hatta iyonosferi kullanarak tüm dünyayı kapsayan kablosuz ağ teoremini ortaya koyan, tüm gelirini yine bilimsel çalışmalarına ayıran ve hayatını beş parasız şekilde bir otel odasında kaybeden bir dahi. Adına yapılmış bu müzede Nikola Tesla’nın icatları ve hayatı anlatılıyor. Müzedeki rehber icatlarla ilgili bilgi veriyor, buluşlarla ilgili bazı deneyleri ve küçük şovları interaktif olarak yaptırıyor. Hayatının anlatıldığı bir de sinevizyon gösterisi yapılıyor tabi. Müze turu esnasında rehberin yüksek-frekans osilatörünü açması ile ziyaretçilerin ellerindeki hiç bir bağlantıya sahip olmayan çıplak floresan tüplerinin bir anda ışıldaması ise şovun zirve noktası.

Müzeden sonraki hedef bu yöndeki son durağımız, Belgrad’ın sembol yapılarından bir diğeri Balkanlar’ın en büyük Ortodoks Kilisesi olan Hram Svetog Save yani Aziz Sava Katedrali. Sırp Ortodoks Kilisesi kurucusu Aziz Sava’nın, Sinan Paşa tarafından 1595’te gömüldüğü düşünülen yerde inşa edilmiş. Kilise fikri 100 yıldan daha eski olsa da, yapımı 1989’da tamamlanabilmiş. Uzaktan biraz camiyi andırıyor laf aramızda. Bir Ayasofya değil ama etkileyici bir yapı, görmek lazım. Aziz Sava Katedrali’nin biraz daha ilerisinde oldukça yakın konumda Partizan ve Kızılyıldız takımlarının stadyumları ve dolayısıyla forma siparişi alanlar için resmi satış mağazaları var. Futbolseverlere duyurulur.

Bir Avrupa şehrindeyiz ve henüz metro ağından bahsetmedik değil mi? Çünkü yok. Belgrad toplu taşıma sisteminin öne çıkanları şehri örümcek ağı gibi sarmış olan tramvay ve troleybüsler. Mesafeler kısa belki ama bu denemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Özellikle tarihi şehir merkezinde ring yapan 2 numaralı tramvayı öneririm. Bilet sistemini çözemeyenler ve heyecan isteyenler “göz hakkı” diyerek biletsiz de binebilirler diğer Belgradlılar gibi. Böylelikle hem şehrin önemli yerlerini görmüş, hem de Türk dizilerinin hayranı oldukları için konuşmalarınızdan hemen Türk olduğunuzu anlayıp sohbete başlayan sıcakkanlı Sırp halkıyla kaynaşmış olursunuz. Bilet parasına takılmayın çünkü zaten bu tur devlet eliyle turistler için düzenleniyor ve ücretsiz. Ücretsiz şehir turu tramvayı Mayıs – Ekim ayları arasında her Cuma 19:00′da Sırpça, 20:00′da İngilizce ve Cumartesi 17:00′da Sırpça, 18:00′da İngilizce rehber ile hizmetinizde. Gittiğinizde olası değişiklikler için ayrıntılı bilgiyi Knez Mihaliova Caddesi ve Tren Garındaki turizm ofislerinden alabilirsiniz.

Buraya kadar anlattıklarım Belgrad’ın klasik ve de fazlaca turistik mekanlarıydı malumunuz. Şimdi bahsedeceğim alternatif tur ise şehri daha yakından tanımanıza olanak verecek. Birkaç sene önce bir grup öğrenci şehre gelen yabancıların Belgrad’ı daha yakından tanıması ve şehre olan bakışlarının iyileştirilmesi amacıyla bir araya gelerek Belgrad Alternatif Rehberi’ni (Belgrade Alternative Guide), kısaca BAG’ı kurmuş (www.belgradealtguide.com). Grubun öncelikli amacı şehirlilerin günlük hayatıyla iç içe geçen ücretsiz bir şehir turu düzenlemek. Turun ücretsiz olmasının yanında, en güzel yanı ise herhangi bir turizm acentasında, reklamlarda veya bilinen rehber kitaplarda bulamayacağınız yerel aktivitelere ve rotalara erişim sağlaması. Grup olarak katılımcıların Belgrad’a hayran olarak ayrılmasını hedefliyor. Gönüllü rehberlerimiz olan öğrenciler şehre oldukça hakimler. Tura katılanlar bu sayede bir çok Belgradlının bile varlığından habersiz olduğu yerleri görme şansını yakalıyor. Rehberlerden şehrin politik öneme sahip bölgelerinde yakın geçmişten anekdotlar, hikayeler dinleyebilir, Belgrad sokak sanatıyla tanışabilir, turun gününe uygun olarak çeşitli konser, tiyatro veya özel partilere, hatta futbol veya basketbol maçlarına gidebilirsiniz. Tekne turları, Büyük Savaş Adası’nda (Great War Island) mangal organizasyonu, eski ve yeni Belgrad çevresinde çeşitli geziler veya Zemun’un eski sokaklarına tur gibi çeşitli ve farklı organizasyon alternatifleri mevcut. Turlar yıl boyunca Sırpça ve/veya İngilizce olarak düzenleniyor. Cumhuriyet Meydanı’nda (Trg Republic) başlayan turlar genelde 2-3 saat sürüyor. Rehberlik hizmeti ve tur için herhangi bir ücret talebi bulunmuyor. Yine de öğrencilerin bu çabalarını karşılıksız bırakmamak gerek.

Belgrad’ın gece hayatı tek kelimeyle yıkılıyor. Çok iyi. Savaş yaşamış diğer bazı şehirlerde örneğin Beyrut’ta olduğu gibi. Stari Grad dışında, Usce kıyısı Splavovi ve Kalemegdan kıyısı Beton Hala bölgesi bar, kulüp ve restoranların yoğunlaştığı bölgeler. Yeme-içme ve gece hayatındaki fiyat tarifeleri Türkiye’ye göre çok ucuz. Siyah birayı tavsiye ederim. 120 dinarlık fiyatı da gayet uygun. Geleneksel içkilerden ise, rakı dedikleri değişik meyvelerden yapılan sert bir içkileri var. Tekila bardaklarında yanında bir bardak su ile servis ediliyor. Peki Belgrad’ın gece hayatının hiçbir dezavantajı yok mu? Tabii ki var. Tamam fiyatlar uygun, eğlence güzel ama maalesef her yerde sigara içiliyor. Bir de takside gece iki ayrı tarife oluyor. Taksiler gece 22:00’den sonra 2 katı, 24:00’ten sonra 3 katı yazıyor, aklınızda bulunsun ama ona rağmen yine de ucuz diyebilirim. Bu arada dünyaca ünlü grup ve müzisyenlerin konser programlarında bir klasik olarak Belgrad’ın da bulunduğunun altını çizmek lazım. Seyahatinizi sevdiğiniz bir grubun konseriyle taçlandırmak da mümkün.

Gelelim yeme içme mekanlarına. Benim için Belgrad’ın en güzel yanlarından birisi “Pekara”lar, yani fırınlar oldu. Kahvaltı için herhangi bir “pekara”ya girin, kaloriyi aklınızdan çıkarın ve tatlı tuzlu canınız ne çekerse alın derim. Tadına doyamayacaksınız. Öğle ve akşam yemeklerine gelince… Sırbistan mutfağı, Balkan mutfaklarından biri ve heterojen bir mutfak. Uzun tarihi süreçteki beraber yaşama sonucunda Sırbistan mutfağında, bugün Türk yiyeceği sayılan birçok ürünü görmek mümkün. Sarma (sarma), kebap (ćebap, ćevap), güveç (đuveć), baklava (baklava), börek (burek). İsimler de pek değişmemiş değil mi? Sadece bunlar değil tabi 500 yıllık ortak geçmişin izleri kolay silinmiyor tabi. Sırpça ile Türkçede ortak kullanılan bir çok kelime var. `Mermer, haydi, aman, somun, pamuk ve daha onlarcası…

Pizzayı İtalya’dan sonra en güzel Belgrad’da yapıyorlar herhalde. Pizza alıp, caddelerdeki bistrolarda ayakta yemek çok popüler. Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yakınındaki Toma’yı şiddetle tavsiye ederim (Yanlış anlaşılmasın bu bir pekara yani fırın markası, su sıçratmıyor). Özellikle brokolili pizzasını deneyin. Akşam yemeği için önerilere gelirsek. Yugoslav dönemini anımsatan dekoruyla ve yerel yemekleriyle Knez Mihailova’daki Klorac ve tabii ki Mikan tavsiye listesinin en başında yer alacak. İki akşamdan fazla geçirecek olanlar Zemun bölgesi sahilindeki Splavovi bölgesinde yer alan Bella Napoli’yi de mutlaka ziyaret etsinler. Napoli’de böyle iyi İtalyan restoranı bulmak zor olabilir.
Çok keyifli, dolu dolu en az iki günün garantisi benden. Yazının başında da belirttiğim gibi, Belgrad yakın zamanda Türkler için en popüler tatil destinasyonlarından birisi olacak gibi görünüyor. Başkalarından dinlememek için birazcık hareket etmek ve rezervasyon için küçük bir araştırma yeterli. Haydi ne duruyorsun, at kendini Tuna’ya!

Başa dön tuşu