Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Renkli hayaller fabrikası

“Eğer hayal edebildiğin bir şeyse, yapabilirsin. Onların peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün rüyaların gerçek olabilir.” Walter Elias Disney

Miki Fare, Mini Fare, Donald Duck, Daisy Duck, Varyemez Amca, Goofy, Pluto, ihtişamlı saraylar, yüksek kuleler, kabarık etekli prensesler, yakışıklı prensler, iyi kalpli cüceler, kötü kalpli kraliçeler… Hepsi, küçük yaşta kurduğu hayallerini gerçeğe dönüştüren ve bunu tüm dünya ile paylaşan bir çocuğun eseri… Hayatının en zor günlerinde ona arkadaşlık küçük bir fare sayesinde kocaman, rengârenk ve sihirli bir dünya kurdu Walter Elias Disney… Çevresindekilere göre fazla yeteneği yoktu ve boş işlerle uğraşıyordu. Çizdiği karikatürler beğenilmiyor, onları satmak için çaldığı kapılar her seferinde yüzüne kapanıyordu. Başta babası olmak üzere ona inanmayan herkese ve her şeye rağmen hayallerinin peşini hiçbir zaman bırakmadı. Onun için her şey bir fare ile başladı. Cebindeki son parasını vererek kurduğu küçük şirket, her yaptığı iş ile başarıya ulaşan, Oscar’a defalarca aday gösterilerek rekoru elden bırakmayan, yaptığı animasyon filmlerinin müzikleriyle en çok satan albümlere imza atan bir medya devine dönüştü. Walt Disney adı birçok alanda dünya çapında bilinen ve sevilen bir marka oldu. Oteller, parklar, plak şirketleri, film stüdyoları, televizyon kanalları… Bu yıl sahiplerini bulan 87. Oscar Ödülleri’nde “En İyi Animasyon Filmi” dalında ödül alan “6 Süper Kahraman” filminde de yine Walt Disney imzası vardı.

“Başlamanın en iyi yolu, konuşmayı kesip, yapmaya koyulmaktır.”

1901 yılında Şikago’da İrlanda göçmeni bir ailenin oğlu olarak doğan Walter Elias Disney, zor durumdaki ailesini geçindirebilmek ve hasta babasına bakabilmek için çok küçük yaşta çalışmaya başlamıştı. Gazete satarak ailesine destek olan Walter, maddi imkânsızlıklar yüzünden tam anlamıyla bir eğitim alamamıştı ama okuma yazma biliyordu ve eline geçen her fırsatta kitap okuyordu. Bir gün okuduğu bir kitabın arkasında ilgisini çeken bir ilan gördü. İlanda ücretsiz bir kurstan söz ediliyordu. Disney, Kansas City Sanat Enstitüsü’nün açtığı bu kursa katılmaya karar verdi ve burada çizim eğitimi aldı. Kursta, hayatının sonraki dönemlerinde yol arkadaşlığı edeceği Ub Iwerks ile tanıştı. Kurs bittikten sonra Şikago’ya geri dönen Walter’i, uzun süre etkisinden kurtulamayacağı kötü bir haber bekliyordu. Babası hastalığa yenik düşmüş, uzun süredir verdiği yaşama savaşını kaybetmişti. Bu üzüntüyle bir süre hiçbir şey yapamayan Walter, annesine bakabilmek ve hayatını sürdürebilmek için çalışmak zorunda olduğunu biliyordu. Bu yüzden harekete geçti ve küçük bir ajansta düşük ücretler karşılığında çizimler yapmaya başladı. Bu sıralarda kursta arkadaş olduğu Iwerks’ten bir telgraf aldı. Iwerks telgrafta onu Kansas’a çağırıyor ve birlikte bir iş kurmaları için teklifte bulunuyordu. Walter büyük bir umutla arkadaşını davetini kabul etti ve hemen yanına gitti ancak kısa çizgi filmler üretmek için buldukları teknikler ve açtıkları ofis kazançtan çok zarar getiriyordu. Yaptıkları hiçbir film tutmuyor, hiçbir şey yolun başında kurdukları hayallerdeki gibi olmuyordu. Bu kısa süren başarısız denemenin ardından Walter, Şikago’ya annesinin yanına geri döndü. Artık yalnızca annesine bakabilmek konusunda değil kendi geleceği için de endişe duymaya başlamıştı. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu ve 30 yaşına gelmiş olmasına rağmen doğru dürüst bir işi bile yoktu. Eğitimini aldığından beri karikatür çizmeyi çok seviyor ve bu işle para kazanmak istiyordu ama çizdiği karikatürleri gazetelere, dergilere satamıyordu. Hiç kimse onun çizimlerini beğenmiyordu. Gittiği her yerden “bu işe yeteneği olmadığı ve vazgeçmesi gerektiği” konusunda aldığı öğütlerden başka eline geçen bir şey olmuyordu. Çizdiği resimleri sokak sokak dolaşıp satmayı da düşündü ama bunun için de çizim yapabileceği bir yere ihtiyacı vardı. Bir kilisenin rahibi ona bu imkânı verdi. Küçük bir ücret karşılığında çizimler yapmaya başlayarak hem çizim yapabileceği hem de kalabileceği bir yer bulmuştu. Kaldığı yer farelerle doluydu ve Walter farelerden çok korkuyordu.

“İmkânsızı yapmak bir çeşit eğlencedir.”

Bir gün çizim yaparken farelerden birinin çizim masasına çıkıp dans eder gibi hareketler yapmaya başladığını fark etti. Hayvanları izleyip onların konuştuğunu, dans ettiğini hayal ederek geçen çocukluğunun, yaşadığı tüm zorluklara rağmen onu terk etmediğini düşündü ve fareyi beslemeye onunla bir nevi arkadaşlık kurmaya başladı. Daha sonra fareyle olan dostluklarını kâğıda döktü. Onu farklı şekillerde tasvir edip çizmeye başladı. Çevresindeki birçok kişiye göre “imkânsız”ın peşinde koşmaktan vazgeçmeyen Walter, 1923 yılında Hollywood’a gidip şansını orada oynamaya, kendi deyimiyle hayatını ortaya koyan bir kumar oynamaya karar verdi ve zor günlerinde ona arkadaşlık eden o küçük dostunu hiçbir zaman unutmadı. Aynı yıl kardeşi ile bir araya gelerek bir animasyon stüdyosu kurdu. Burada asıl yapmak istediği “animasyon” işi için kolları sıvadı. Hareketlendirilmiş resimler meydana getirerek “Alice” karakteri için bir çizgi film hazırladı. Beğeni toplayan bu çalışmayı kendi yarattığı karakter olan “Tavşan Kardeş” (Oswald The Rabbit) izledi. Walter eski dostunu unutmamış ve Iwerks’i de bu şirkete dâhil etmişti. Hayatı düzene girmeye başlayan Walter 1925 yılında âşık oldu ve en zor zamanlarında yanında olan, hayalperestliğini her zaman destekleyen Lillian Bounds ile evlendi. Artık Walter için hayat daha yaşanabilir hale geliyordu. Gösterime girdiğinde izlenme rekorları kıran “İstimbot Willie” isimli sesli çizgi film için aldıkları risk boşa çıkmamıştı. Hollywood sınırlarını aşan bu başarının ardından Walter, eski bir dosta olan vefa borcunu ödemenin zamanı geldiğini düşündü. 1928 yılında, sefil yaşamındaki oda arkadaşını tüm dünya ile tanıştırmaya karar verdi. Ortaya çıktığı andan itibaren “dünyanın en ünlü faresi” olmayı başaran ve 1946 yılına kadar seslendirmesini kendi yapacağı “Miki Fare” (Mickey Mouse) artık sahnedeydi. Walter Disney, hayatının en zor günlerini yaşadığı o karanlık ve rutubetli odadan, dünya çapında tanınan ve sevilen bir kahraman çıkarmıştı.

 “Mickey Mouse’yi, tanıdığım bütün kadınlardan daha çok seviyorum.”

Walter belki çocukluğunu doyasıya yaşayamamıştı ama büyüdüğünde kendi hayal dünyasını gerçeğe dönüştürüp bunu tüm insanlarla paylaşmayı başarmıştı. Hem tüm çocukların seveceği hem de bir yetişkine içindeki çocuğu hatırlatabilecek kahramanlar yaratmayı da… O yoksul çocuk büyümüş ve Walter Disney, adını önce Mortimer koyduğu ama daha sonra eşinin önerisiyle “Mickey” olarak değiştirdiği küçük farenin babası, dünyadaki tüm çocukların “Disney Amca”sı olmuştu. Miki Fare elbette uzun süre yalnız kalmadı. Donald Duck, Daisy Duck, Goofy, Pluto, Varyemez Amca… Sürekli kalabalıklaşan bir arkadaş gurubu hatta Mini Fare adında bir eşi bile vardı. Bu eğlenceli ekibin maceraları tüm dünyayı ilgilendirmeye başlamıştı. Goffy’nin beceriksizlikleri, Varyemez Amca’nın cimrilikleri, Donald Duck’un öfkesi ve bu öfkeyi dengeleyen kız arkadaşı Daisy Duck’un sevimliliği herkesi bir anda kendine bağlamıştı. Bu renkli dünyanın büyüsü kısa zaman içinde herkesi içine çekiyordu.

Disney kardeşlerin kurdukları bu şirket zaman içinde milyon dolarlık projeler yapmaya başladı. Bilinen masalların animasyon filmleri yapılıyor ve her seferinde büyük ilgiyle karşılaşıyordu. İlki Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oldu. Disney’e, aldığı yaklaşık 30 Oscar ödülünün ilkini kazandıran bu film sinema tarihi adına da büyük bir devrim kabul edildi. Hatta bu film için aldığı ödül, ona özel bir tasarımın eseriydi. Oscar heykelciğine ek olarak 7 küçük Oscar heykelciği daha vardı. Bugün çocuk-yetişkin herkes tarafından ilgiyle izlenen animasyon filmlerinin temelleri o yıllarda atıldı. Bambi, Pinokyo, Robin Hood, Güzel ve Çirkin, Sindirella, Define Adası, Üç Küçük Domuzcuk gibi bilinen hikâyelerden oluşturulan diğer animasyon filmleri takip etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında da etkin rol oynayarak hazırladıkları ve uçakların öneminin altını çizen “Hava Kuvvetleri İle Kazanılan Zafer” adındaki film büyük beğeni topladı ve bu filmle Amerikan Hükümeti’nin ilgisini çekmeyi başardı. Savaş sonrasında da defalarca ve birçok dalda Oscar’a aday gösterilen, büyük beğeni toplayan animasyon filmleri devam etti. “Walt Disney Company” git gide biraz daha büyüyor, büyük prodüksiyonları farklı projeler izlemeye başlıyordu. Walter Disney, 1940 yılında “hayal mühendisleri” olarak adlandırdığı çalışanlarına, çocuklarıyla birlikte vakit geçirebilecekleri bir park kurmak istediğini söyledi. “Disneyland’ın dünyadaki en inanılmaz yer olmasını ve içinde, parkı boydan boya gezen bir tren olmasını istiyorum” demesinin ardından 1955 yılında ilk “Disneyland” açıldı. Dünyanın her yerinden ziyaret edilen bu devasa çocuk parkını Paris’te ve Tokyo’da açılanlar takip etti. Disney’in dünyasına ait her şey dünya çapında ilgi gördüğü gibi ticari başarıları da beraberinde getiriyordu. Animasyon filmler, belgeseller, televizyon filmleri, çizgi filmler, çocuk parkları, oyuncaklar hatta oteller, televizyon kanalları… Disney adı her yerdeydi ve Walter Disney, 1960 yılında gırtlak kanserine yenik düşmeden önce, çocukken hayalini kurduğu her şeyi gerçek hayata uyarlamış ve bu hayalini tüm dünya ile paylaşmayı başarmıştı. Öyle ki ölümü bile adının gelecekte yankılanmasına, kendinden sonraki kuşakların da onu sevgiyle anmasına engel olamadı.

Ölümünden sonra vasiyeti üzerine bedeni dondurularak saklanan, adına bir aile müzesi açılan, “Miki Fare”nin babası, gerçek dünyadaki “Harikalar Diyarı”nın kurucusu Walter Ellias Disney, ardında yalnızca rengârenk anılar değil, insanlığa örnek olacak bir hayat hikâyesi ve her umutsuzluğun ardından bir güneş gibi doğacak şu sözleri bıraktı: “Hayal edebilirseniz yapabilirsiniz. Her şeyin bir fareyle başladığını hiç aklınızdan çıkarmayın.”

Yazı: Ferhan Petek

Disneyland
Disneyland
Başa dön tuşu