Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Fil Bakışıyla Hitchcock Sineması

Fil Bakışıyla Hitchcock Sineması

Klasik Anlatı Sineması bir öyküyü belirli bir olay örgüsü, zaman ve mekan ilişkisi içinde, neden-sonuç ilkesine bağlı kalarak anlatmayı amaçlar. Öyküler genellikle karakterin gözünden anlatılır, izleyici karakterin yaşadıklarını ve gördüklerini yeniden deneyimlemek durumunda bırakılır. Bu tarz bir sinema dili kullanılarak çekilen filmlere, filmlerinde klasik anlatıyı ustaca kullanan yönetmenlere hemen hepimiz kolaylıkla birkaç örnek verebilecekken, Alfred Hitchcock filmleri Klasik Anlatı Sineması etiketi altına yerleştirilmeye direnir. İçimize sinmez. Ancak ve ancak onun filmlerini “modernist” olarak değerlendirmek de yerinde bir tespit olmayacaktır. Peki, Alfred Hitchcock sineması nerede durmaktadır? Filmlerini bu kadar özel yapan, Martin Scorsese’den, Brian DePalma’dan tutun da David Lynch’e kadar birçok usta yönetmeni etki altında bırakan şey nedir?

 

Korku sinemasında önemli olan, o tedirgin bekleyiştir.” diyen Alfred Hitchcock’un en önemli özelliklerinden biri kuşkusuz izleyicinin duygularını yönlendirme becerisidir. Klasik anlatıda olduğu gibi hikayesini bir karakter üzerinden anlatarak izleyicinin bu karakterle özdeşleşmesini sağlamak yerine, o, yakınlık ve özdeşleşmenin mütemadiyen taraf değiştirmesini amaçlar. Dial M For Murder (1954) filmindeki Tom Wendice karakteriyle Ray Milland’ı izlerken suçludan yana olmadığını kim söyleyebilir? Bu ve bunun gibi birçok Hitchcock filminde izleyici ekran karşısında farklı karakterlerin bakış açılarından başlarına gelmekte olan -çoğu zaman esrarengiz olayların peşine düşer. Böylelikle hikayenin sınırları genişletilmiş olur.

 

Hitchcock filmlerinde yine de çoğu zaman anlatının baş karakteri kabul edebileceğimiz bir erkek yer almaktadır. Ancak klasik anlatıdan farklı olarak, bu karakter genellikle eksik, çaresiz, hasta ya da çevresinde dönenlerden bihaber olarak karşımıza çıkar: Vertigo‘da (1958) yükseklik korkusunu yenemeyen bir polis, Rear Window‘da (1954) yürüyemeyen bir fotoğrafçı, North by Northwest‘te (1959) yanlış anlaşılma kurbanı olan bir adam gibi… Bununla birlikte erkek karakteri tamamlayan, onunla çatışan, çatışmaya rağmen aslında haz kaynağı da olan bir kadın karakter yer almaktadır.

 

Hitchcock filmlerini diğerlerinden ayıran bir başka özellik de seyirciden tam katılım, pür dikkat, mutlak teslimiyet beklemeleridir (Burada teslimiyet sözcüğünü ‘başına gelecek olana dirayet göstermemek’ değil, tam tersine ‘filmin gerçekliğine teslim olup sürekli akıl yürütmek’ anlamında kullanıyorum). Anlatılanın en göze hitap edecek biçimde izleyiciye sunulduğu, senaryolarındaki kıvrak hareketler, özgün kamera teknikleriyle tam bir görsel şölen haline gelen bu filmlerde karşımıza önemsiz gibi görünen küçük ipuçları çıkar. North by Northwest‘teki (1959) George Caplan karakteri, Vertigo‘daki (1958) taşlı kolye, Dial M For Murder‘daki (1954) yedek anahtar, Psycho‘daki (1960) zarfın içindeki kırk bin dolar gibi daha bir çok örneğin verilebileceği bu ipuçları (Mcguffin), Hitchcock’un merak ve gerilimi kamçılamak adına kullandığı küçük ayrıntılardır.

 

Hitchcock sinemasında macera öğeleriyle bezenmiş bir film, bir anda akıl almaz bir suç hikayesine, oradan ufak donelerle bir drama, şüphe ve merakın doruklarında bir gerilim filmine, ve sonunda da büyük bir aşk hikayesine dönüşebilir. Çoğunlukla yanılsama ve gizem üzerine inşa edilen bu filmlerde temel anlam her zaman mutlak belirleyici değildir, Hitchcock filmleri üzerine yananlamsal değerlendirmeler de kolaylıkla yapılabilir.

Fil Bakışıyla Hitchcock Sineması

Örneğin, film ilerledikçe adeta bir bilmeceler yumağı olarak karşımıza çıkan Vertigo‘da, başına gelen talihsiz bir kaza yüzünden mesleğini bırakan eski dedektif John Ferguson’un (James Stewart) yükseklik korkusunu yenme çabası anlatılır. Arkadaşı Gavin Elster’in kendisinden karısını izlemesini rica etmesi üzerine bir bilinmezlik ve merak içinde sürüklenen John, zamanla Madeleine Elster’a (Kim Novak) aşık olur. Ancak büyük aşkı bile John’un vertigosunu yenmesini sağlayamaz. Aşık olduğu kadını kaybeder. Filmin tam da bu noktasında hikayede öyle beklenmedik bir ‘takla atma durumu’ meydana gelir ki, filmin ilk yarısında zaten koltuğuna yapışmış halde şüphe ve merakın doruklarında gezinen izleyici, bu andan sonra “Gerilim Ustası” Alfred Hitchcock’un zekasının kıvrımlarında kendini kaybeder. Vertigo, temel anlamıyla değerlendirildiğinde bir suç, gizem ve gerilim hikayesidir.

 

Psikolojik açıdan ele alırsak, ruhunun derinliklerindeki suçluluk duygusuyla yanıp tutuşan bir adamın geçmişi telafi arayışı olarak adlandırılabilir. Film üzerine alegorik olarak kafa yorarsak da, zamanın başlangıcından beri çeşitli şekillerde anlatılagelen, hayatının aşkı olan kadının ölümü üzerine onu ölümden geri almaya çalışan aşık bir erkeği görebiliriz.

 

Vertigo‘dan bahsetmişken yönetmenin özgün ve yenilikçi kamera hareketlerine de değinmek gerekir. Hitchcock sinemasını klasik anlatı olmaktan çıkaran bir başka özellik de, sinema dilini yenileyen birçok kavrama öncülük etmiş olmasıdır. ‘Vertigo Hareketi‘ olarak da bilinen, günümüz sinemacılarınca çokça kullanılan, kamera geriye doğru giderken, odak noktası değiştirilmeden yakınlaşmak suretiyle, odaktaki nesneye etkili bir biçimde vurgu yapılmasını sağlayan kamera hareketi ilk kez Vertigo‘daki kule sahnesinde, karakterin yükseklik korkusunu göstermek için kullanılmıştır. Bu ve bunun gibi tekniklerin yaratılmasında Alfred Hitchcock’un, filmlerini çekmeden önce tüm sahneleri aklında kurgulayan, arzu ettiği görüntüyü sağlayabilmek adına yaratıcılığının sınırlarını zorlayan bir yönetmen olmasının etkisi büyüktür.

 

Günümüz çerçevesinden bakıldığında, bazı unsurları demode ya da zayıf gibi görünse de, aslında Alfred Hitchcock sineması hala sağlam bir şekilde ayakta durmaktadır. Bunun sebeplerinden biri de kuşkusuz, yönetmenin filmlerinin muhteviyatını, gerilim, korku, komedi, dram ve aşk öğelerini ustaca harmanlayarak, her filmini bir şahesere dönüştürmesindeki başarısıdır. Yukarıda bahsetmeye çalıştığım tüm özellikler Hitchcock’un sinema dehasının birer kanıtıdır.

 

Bu nedenledir ki, “Hitchcock sineması tadında”, “Hitchcockvari” gibi sıfatlar daha uzun yıllar boyunca sinema çevrelerinde dillere pelesenk olacaktır.

 

Nihan Ölmez

 

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu