68
havadan sudan
Nazan Aşkalli
Gün ışığına dönmüş yüzünü, elindeki
bir avuç suyu serpiştirdi önce,
dakikalarca mırıldandı sonra. Ne
benim, ne objektifimin farkındaydı.
Kocaman gözlerini sabah güneşine
dikmiş minnetini sunuyordu.
Hindistan’ın Varanasi şehrinde bana
yeniden yaşamı düşündürdü bu ufak
tefek kadın. Fotoğraf çekecek, belki
biraz da öykü toplayacaktım.
Hızlıca tüketmeye alışmışken zamanı;
akşam olsun, sabah olsun, bir an
önce hafta sonu gelsin derken, ya da
aylarca yaz tatili planı ile uğraşıp belki
ilkbaharı kaçırırken sırası mı şimdi bu
sorgulamanın? Anlamını düşünmeden
yaşamak, alamadığımız kararların
bahanesini yaratmak, sonra buna
inanmak ne kadar kolay oysa.
Kuralı olmaz yaşamanın, olmamalı.
Çok basit sadece yaşamak için var
olduk, hayata nedenler aramak için
değil. Dilimizde hep aynı şeyler, ailem
için yaşıyorum, çocuklarım için ya
da mesleğim... Kendimiz için bile
yaşamayı becerebildik mi acaba?
Bedensel olarak belki bu soruya “evet”
diyebiliriz. Ama kaç kez bu maddeden
soyutlanmış Hintli kadın gibi gün
doğumunu karşılayarak, sadece yaşıyor
olmanın verdiği mutluluğa “teşekkür”
edebildik. Tüm çabası “güvenli” bir
yaşam için. Oysa yaşam güvenli
değil; belirsiz ama özgür. Bir yolda
olduğumuzu düşünüyorum. Kişilere
göre değişen doğrular, kişilere göre
değişen hayaller, bu hayaller uğruna
yaşanan yorgunluklar ve kırgınlıklar
barındıran ruhlar... İşte bu noktada
güzel olan suyun akışına göre bırakmak
lazım yaşamı. Direnip kürek çekmeye
çalışmak ya da taşlarla yönünü
değiştirmeye çalışmak faydasız.
Sürprizlerle dolu bir yol. Bu yolda
gelecek olanları olduğu gibi almak
gerektiğine inanıyorum. Yaşam bize ne
sunarsa sunsun, cesurca kabullenmek
mutlu olmak için önemli bir adım.
Aşktan örnek vereyim. Milyonlarca şiir,
hikaye, kitap var; herkes aşk hakkında
konuşuyor, tartışıyor. Peki kaçımız
gerçekten aşık olmayı tanıyor? Yaşam
için de aynı şey geçerli. Onun hakkında
uzun uzun tartışarak, konuşarak,
sebepler ya da sonuçlar çıkararak onu
yaşamayı unutuyoruz.
Nereden geldiği belli olmayan
standartlara sahibiz. Bir ev, bir araba,
belki yazlık bir ev daha. Liste uzar
gider. Bunlara ulaşmak için harcanan
enerji ile büyük, güzel ama ruhsuz
evlere sahip olup bir taraftan yaşamı
kaçırdığımıza üzülüyoruz. İzlediğim
Hintli kadına bakıyorum. Güneşle
buluşan yüzünde endişe yok, acele
yok, sorgulamalar yok, tanıdık gelen
bir ölü balık bakışı yok. Sadece o
“an”ı yaşadığını hissediyorum. Belki
Batı’daki sorunumuz, neye hizmet
ettiğimizin farkında olmamak. Aslında
sahip olduğumuz en değerli hazine
koruyamadığımız yaşam enerjimiz.
Madde elbette önemli ama inandığım
şey olabildiğince sadeleşmek,
sindirerek, farkında olarak, teşekkür
ederek yaşamak gerektiği...
Sonsuza dek olmayan bir nefes,
bilinmeyen zaman dilimi, sevgi,
özgürlük, enerji. Sahip olunan malzeme
bu. Ciddiyeti, sorunlarla beslenmeyi,
kararları nehir kıyısında suya bırakmalı.
Müzik duyunca içinden tempo tutmak
değil dansa kalkmalı, en berbat sesle
bile nakaratı haykırmalı. Sevmekten,
aşktan, ağlamaktan, zamanı
geldiğinde gitmekten korkmamalı, her
gündoğumunu ve günbatımını coşkuyla
kutlamalı, inançlı olmalı, hesapçı değil.
Yaşam, onun kucağında huzurla
gülümseyelim diye geldi. Nehir
sularında güneşe kollarını açıp
mırıldanan kadına teşekkürler.
Uçan bir kuş, sabah ayazı, dağılan sis bulutu, ağırlaşmış kirpiklerde
çiğ damlaları. Kuruyan boğazıma belki bir yudum çay. Günün
getirdikleri her neyse olduğu gibi karşılamak için uyanıyorum.
Çok uzakta, Doğu’da...
Nehrin kıyısında
Varanasi, Uttar Pradesh, Hindistan
1...,60,61,62,63,64,65,66,67,68,69 71,72,73,74,75,76,77,78,79,80,...156