Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Evrene barış sesleri: The Beatles

 

Bed in for Peace, Amsterdam 1969, John Lennon & Yoko Ono
Bed in for Peace, Amsterdam 1969, John Lennon & Yoko Ono

Yerin altında, küçük bir barda başlayan sessiz hikâyeleri, kısa zamanda tüm dünyada yankılanan bir efsaneye dönüştü. 60’lı yılların zirvedeki müzik grubu The Beatles, kurulduktan 10 yıl sonra dağıldı ama sınırları dünyayı aşıp sonsuzluğa ulaşan, etkileri ise nesilden nesile aktarılan manevi bir miras olarak kaldı.  

Yazı: Ferhan Petek
The Beatles
The Beatles

Özgürlük ve barış isteyen çiçek çocuklar… Savaş karşıtı, sevgi içeren sloganlar… Kendinden sonraki yıllara unutulmayan izler ve ölümsüz melodiler bırakan efsane zamanlar… Dinleyene mitolojik bir masal gibi gelen bohem hayatlar… Bugünlere ilham olan 60’lı yıllar… O yıllarda ortaya çıkan, bir örnek takım elbiseleri, perçemleri ve müziklerine yansıyan özgür ruhları ile herkese hitap eden 4 yakışıklı… Simgesi oldukları bir neslin sesini tüm zamanlara taşıyan şarkılarıyla The Beatles, ritimlerin zaman tüneli gibi…

The Beatles, 1969
The Beatles, 1969

Kendi halinde müzik yapan Liverpoollu 4 genç bir araya gelerek küçük bir müzik grubu kurduklarını sanıyorlardı; oysa yıllarca sürecek bir maceranın ve müzikal bir devrimin başlangıcı oldular. John Lennon, Ringo Starr, George Harrison, Paul McCartney arasındaki uyum, grup dağıldıktan yıllar sonra bile gündemde kalmalarına sebep olurken; her yaştan, her cinsten insana hitap eden şarkıları, tüm zamanlara unutulmayacak izler bıraktı. Bu izleri takip eden genç müzisyenler, onlardan aldıkları ilhamla yeni gruplar kursa da hiçbiri aynı başarıyı yakalayamadı. Beatles, yalnızca yaptıkları müziklerle değil, saç stilleri, giyim tarzları ve hayata bakış açılarıyla da fark yaratıyor, milyonları peşinden sürüklüyordu. Hala dillerde dolanan şarkılarının her biri derin bir anlam, hayata karşı farklı bir yorum, müziğin evrenselliğine barışçıl bir davet içeriyordu.   

Bütün dünya için yalnızca sevgi ve barışın temsilcisi olmakla kalmayıp, bir efsanenin doğuşunda da en büyük rolü oynayan John Lennon’un, arkadaşı Pete Shotton ile 1956 yılında başladığı ikili performanslar zamanla The Quarrymen adındaki 5 kişilik bir müzik grubuna dönüştü. Bir yıl sonra Lennon, gitar tekniklerine hayran kaldığı Paul McCartney ile tanıştı ve onu gruba dahil etti. İlerleyen zamanlarda George Harrison’un da aralarına katıldığı, cover çalışmalar yapan, amatör kayıtlar dolduran gruptan bir yıl sonra geriye sadece 3 isim kaldı: John Lennon, Paul McCartney ve George Harrison… Aynı yıl grubun adı dönemin furyasına uyarak Johnny & The Moondogs olarak değişti. Lennon’ın Liverpool Art College’den arkadaşı olan Stuart Sutcliffe’nin gruba girmesi ile birlikte grubun adı yeniden değişti ve “The Beatals” oldu.

1960 yılında “The Beatles” adını alana dek “The Silver Beetles” ve “The Silver Beatles” isimleriyle çalışmalar yaptılar. Bu dönemde yine zamanın modasından geri kalmamak için takma isimler bile kullandılar. Grubun İngilizce “ritim” anlamına gelen “beat” kelimesine gönderme olarak seçtikleri ismi, defalarca değiştikten sonra; 12 yaşındayken rüyasında gördüğü uçan halıdaki adamın “Sen içinde a harfi bulunan, kınkanatlı (beetles) böceksin” sözlerinden etkilenen John Lennon’un önerisiyle “The Beatles” olarak kaldı. Bu dönemde gruba Pete Best adında yeni bir üye dahil oldu. Aynı yıl ilk Hamburg seferi ve Liverpool’un gece kulüplerinde yaptıkları programlar başladı. 1960 – 1962 yılları arasında Almanya’ya yerleşmeye ve ressam olmaya karar veren Stuart Sutcliffe gruptan ayrıldı. Bu kararın bir nedeni de aynı zamanda Beatles’in meşhur saç kesiminin yaratıcısı olan sevgilisi fotoğrafçı Astrid Kirchherr’in Almanya’da yaşıyor olmasıydı.

Grubun menajeri ve aynı zamanda “North End Music Store” isimli müzik dükkanının sahibi Brian Epstein, son zamanlarda dükkânına gelen birçok kişiden “The Beatles” ismini duymaya başlamıştı. Onları dinlemek için gittiği Cavern Club’ta sadece müziklerine değil, sahnedeki duruşlarına ve samimiyetlerine hayran oldu. Onlarda gelecek gördü ve ilk iş olarak yaptıkları 15 şarkılık kaydı bir yapım şirketine gönderdiler. Plak şirketleri tarafından “artık gitarlı grupların modası geçtiği” öne sürülerek reddedilmiş olmaları, pes etmeleri için geçerli bir neden değildi. Birkaç denemeden sonra 1962 yılında grubun prodüktörlüğünü üstlenen George Martin’in başında bulunduğu Parlophone Records’la anlaşma sağlandı ama George Martin’in aklında o dönem grubun davulcusu olan Pete Best yerine gruba daha uygun olacağını düşündüğü, asıl adı “Richard Starkey” olan grubun en “artist” üyesi Ringo Starr vardı.

Ringo’nun bu ismi kullanmasının bir sebebi de sürekli ve neredeyse her parmağına taktığı yüzükleriydi. Arkadaşlarının bu yüzden ona uygun gördüğü “Rings (yüzükler)” lakabını vahşi batıya olan düşkünlüğüyle birleştirip, soyadını da kısaltınca ömür boyu taşıyacağı Ringo Starr adını almıştı. Bu istekleri dışında yapılan ani üye değişimi hem grubun diğer üyelerini hem de seyircileri başlarda memnun etmemiş olsa da Ringo Starr neşeli ve samimi tavırlarıyla kısa zamanda kendini sevdirerek bir “Beatle’” olarak kabul edilmeyi başardı. Liverpool’un yerel kulüplerinde başlayan ve zamanla önce İngiltere’yi daha sonra tüm dünyayı saran grubun tek amacı seslerini duyurmaktı. Grup üyelerinin ortak yönlerinden biri de “O olmasaydı Beatles da olmazdı” dedikleri Elvis Presley’di. 4 müzik tutkunu günün birinde, 50’li yıllarda tüm dünyayı saran “rock and roll” müziğinin kralıyla tanışıp, onunla birlikte şarkı söyleyeceklerini belki hayal bile edemezlerdi.

1962 yılında ilk profesyonel kaydını yapan grup, bir yıl sonra İngiltere’de “Please, please me” isimli ilk resmi albümünü çıkardı. Bu albüm aynı zamanda İngiltere 45’lik listelerinde bir numara olmuştu. “Liverpool Dörtlüsü” zirveye doğru ilerliyor ve yavaş yavaş tüm dünyaya yayılıyordu. “I Want to Hold Your Hand” 45’liği ile Amerika’da başlayan “Beatlesmania” ile konserlerinde ayılıp bayılanlar, kendilerini sahneye atanlar, onları bir kez yakından görmek için çığlıklar atanlar, ağlayanlar her geçen gün çoğalıyor; tüm gençler onlar gibi giyiniyor, saçlarını onlar gibi tarıyor, onları örnek alarak gerçek bir “Beatle” olabilmek için uğraşıyordu. Beatles’ın “Muhteşem Dörtlü” olarak anılmasının başlangıcı olan “With The Beatles” albümleri ilk “milyon” satan albümleriydi. Zamanla bir markaya dönüşen “Lennon/McCartney” imzalı şarkılarıyla özgünlüğünü kanıtlayan Beatles, 1964 yılından itibaren beyaz perdede boy göstermeye başladı. İlk filmleri aynı yıl yayınlanan ve 3. albümlerinin de ismini taşıyan “A hard day’s night” oldu. Aynı yıl İngiltere’de yayınlanan “I feel fine” isimli 45’liklerinde ise gelecekteki müzisyenlere ilham verecek büyük bir yenilik vardı. John Lennon “arı sesine benzer bir gürültü” olarak tanımladığı gitar “feedback”i, şarkının başında kullandı. Plağı yayınlayan yapım şirketi daha sonra “bu sesin teknik bir arızadan kaynaklanması” nedeniyle özür dilese de aslında bu küçük ayrıntı Beatles’ın ilk kez ve bilinçli olarak yaptığı, yıllar sonra da başka müzisyenler tarafından defalarca yapılacak bir uygulamaydı. 1964 yılı biterken çıkardıkları “Beatles For Sale” isimli albümdeki şarkılarda eskisi gibi bir hareketliliğin olmaması üzerine grubun “durulma” döneminin başladığı kabul edildi.

Ardı ardına yaptıkları albümler ve tüm şarkılar daima liste başıydı. Turne rekorları kırıyor, gittikleri her yerde çılgın kalabalıklar tarafından karşılanıyorlardı. 1965 yılında, onların hayranı olan milyonlarca kişi arasındaki Kraliçe Elizabeth tarafından kendilerine sunulan Kraliyet Nişanı’nı kabul etmeme nedenleri, bazılarının zannettiğinin aksine şımarıklıkları yüzünden değil; söyledikleri gibi “bir avuç dolusu uyuşuk kafalıyla aynı seviyeye yükselmemek” içindi. Aynı yıl filmleri ile birlikte “Help” adındaki albümleri çıktı. Help albümü aynı zamanda, “eğer varsa” Beatles’i daha önce hiç dinlememiş insanların bile diline dolanan “herkesin bildiği” şarkının bulunduğu albümdü. Sadece günümüzde yaklaşık 3000 versiyonunun yapıldığı, 11 hafta boyunca tüm dünya listelerinde 1 numarada kalmayı başaran “Yesterday”… Şarkı ile ilgili enteresan detay ise, Paul McCartney’in yaptığı bu şarkıyı, grubun diğer üyelerinin yavaş bulması ve grubun yapısını yansıtmadığı için albümde olmaması gerektiği konusundaki ısrarları… 1965 yılında yayınlanan diğer albümleri “Rubber Soul” ise Beatles’in olgunluk dönemi albümü olarak tarihe geçen, sahip olduğu farklı melodilerle dönüm noktası olarak kabul edildi.

The Beatles
The Beatles

Grup, John Lennon’un bir röportajda “İsa’dan daha popüleriz” sözlerine büyük tepki gördüğü 1966 yılından itibaren halk konserlerine çıkmama kararı aldı. Bu dönemde yaptıkları “Revolver” isimli albümleri ise rock müziğin keskin virajı olan grubun müzik tarihine kattığı bir şaheser kabul edildi. O güne dek bilinen tüm kuralları yerle bir ederek, modern müziğe bambaşka bir boyut katan Beatles’in bu albümü “tüm zamanların en iyi albümleri” arasında girdi. Bir yıl sonra yaptıkları “Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band” isimli ilk konseptli albümleri ise gelmiş geçmiş en iyi albüm olarak müzik tarihindeki yerini aldı. Bu albümün bir özelliği de ilk kez şarkı sözlerini kapağında barındıran bir albüm olmasıydı. Yeni şekillenmeye başlayan özgürlüklerine düşkün ve sevginin gücüne inanan bir kuşağa yön veren Beatles’ın etkileri, bazen sınırlarını aşıp istenmeyen sonuçlara da neden oldu. “The White” albümlerinden yanlış mesaj alıp, onu bir kıyamet habercisi olarak algılayan, yakalandığında idamın yasaklanması nedeniyle ömür boyu hapis cezası alan, dünyaca ünlü seri katil Charles Manson, albümdeki “healter skelter” isimli parçayı, yaptığı katliamların ilhamı olarak kabul etmişti.

1969 yılında önceleri çok istemedikleri ama dahil oldukça keyif almaya başladıklarını itiraf ettikleri, son dakikalarında görüntülerinin bulunduğu bir animasyon çalışması “Yellow Submarine” filminin müziklerinden oluşan bir albüm yaptılar. Albümün adını taşıyan şarkı dış seslerin kullanıldığı bir şarkıydı ve savaş karşıtı yapılan tüm eylemlerde duyulan bir melodi haline gelmesi sebebiyle zamanla “hippilerin marşı” olarak kabul edildi. The Beatles, aynı yıl izinsiz olarak Apple müzik şirketinin çatı katında verdikleri ve polis müdahalesiyle sona eren konserin görüntülerinin de bulunduğu, son albümleriyle aynı adı taşıyan filmleri “Let it be”den sonra, 1970 yılında yaptıkları basın açıklaması ile resmen dağıldıklarını ilân etti.

The Beatles
The Beatles

Grup dağıldıktan sonra tekrar bir araya gelmeleri bekleniyor hatta bu konuda umut dolu dedikodular yayılıyor olsa da grup üyeleri müzikal hayatlarını yaptıkları solo çalışmalar ile sürdürdüler. Bu kabul edilemeyen ayrılığın sebeplerinden biri de, grubun temel taşı olarak anılan John Lennon’un hayata bakış açısını tamamen değiştiren ve kendini bulduğunu söylediği eşi Yoko Ono olarak görüldü. Uzun süre “bir kadın yüzünden bir efsanenin yok olduğu” düşünüldü ve grup üyeleri arasındaki sorunun ne olduğu tam olarak anlaşılamadı. Aslında yeterince açıklama yapılıyordu ama kimse grubun artık kaldığı yerden devam etmeyeceğine inanmak istemiyordu. Bu tartışmaları günümüzde bile zaman zaman “Beatles yıllarından kalan sağlar” tarafından gündeme getiriliyor ve hala tartışılıyor.

İlk adımlarını, 80’li yıllarda, Beatles hayranı bir akıl hastası tarafından New York’taki evinin önünde katledilişi ile tüm dünyayı yasa boğan John Lennon ve yakın arkadaşı Paul McCartney’in ilk gençlik yıllarında attığı ve kısa süre içinde tüm dünyanın benimsediği dörtlü; yalnızca müziğin boyutunu değiştirmekle kalmadı, “müzik grubu” olgusunu da başlattı. Onlardan sonra gelen hiçbir grup benzer bir başarı gösteremese de Beatles kendinden sonraki müzisyenlerin cesaret kaynağı bir yol gösterici olarak kabul edildi. Yaptıkları müzik “özgürlük müziği” olarak tanımlanabilirdi çünkü yepyeni bir akım bu 4 delikanlı ile bambaşka bir hal almıştı. En zirvede olduğu dönemde dağılan grubun 50 yıl sonra bile dinleniyor olması, etkin yıllarında ortaya çıkan Beatlesmania’nın (Beatles çılgınlığı) günümüze kadar ulaştığının işareti…

john Lennon, Yoko Ono
john Lennon, Yoko Ono

John Lennon’un trajik ölümünden sonra 2001 yılında, grubun en genç üyesi George Harrison kansere yenik düştü. Grubun dağılmasından sonra müziğe yaptığı katkıları nedeniyle “Sir” ünvanına layık görülen Paul McCartney ve müzikal çalışmalarının yanı sıra sinemadan kopmayarak birçok filmde rol alan Ringo Starr, halen devam ettikleri sahne performanslarında ve albüm çalışmalarında Beatles ruhunu yaşatmayı sürdürüyor.

İlhamını efsane bir kuşağın ruhundan alan ve günümüze kadar ulaşan melodileri dinlemek tarif edilemez bir keyif olsa da, müziğin dönüm noktası olan grup hakkında yapılan filmler, yazılan kitaplar hatta üyelerinin kendi ses ve görüntülerinden oluşan belgesel tadında videoları bile o yıllarda bir Beatles konserinde sallanmanın, zamana meydan okuyan ritimlerine kapılıp tempo tutmanın kısaca onların zamanında yaşamanın tadını veremeyeceği aşikâr… Eşitliği, sevgiyi, barışı, insanı, hayal etmeyi kısaca yaşamayı anlatan şarkılarıyla The Beatles için bugüne kadar söylenen her sözün eksik, yapılan her tanımın yetersiz oluşu bugün ve yarın için de geçerli… O günlere yetişememiş olanlar için, bakış açısına yön verdikleri bir kuşağın izlerini taşıyan filmler ve arkalarında bıraktıkları hayatın her rengini barındıran melodiler sayesinde onları hissetmekle yetinmekten başka seçenek kalmıyor.

The Beatles
The Beatles

Beatles hiçbir zaman bir tarz yaratma ya da farklı olup dikkat çekme çabasında olmadı. Yaptıkları her şey sadece yapmak istedikleriydi. Olmak istedikleri gibi oldular, hayattan aldıklarını insanlara müzik yoluyla, vermek istedikleri gibi verdiler. Birçok Beatles tutkununa göre onlar hiç ayrılmamalıydı. Birçoğuna göre ise onlar zaten hiç ayrılmadılar ve hiç yaşlanmadılar. Dağıldıktan, iki üyesi öldükten yıllar sonra bile verdiği tattan, yansıttığı duygulardan hiçbir şey kaybetmeden dinlenebilen, her yaştan her dönemden insanı ortak bir ritimde buluşturan muhteşem dörtlünün ruhu, onlardan geriye kalan şarkılarda yaşıyor ve daha birçok nesil onları anarak büyümeye devam edecek gibi görünüyor. Ölümsüz Beatles ruhu, üyelerinin adının verildiği, 80’li yılların sonunda keşfedilen 4 asteroit ile dünyanın da sınırlarını aşarak sonsuzlukta yankılanıyor.

 

Başa dön tuşu