Dergi Bursa Ağustos Eylül 2013 - page 142

140
getirdiği Ertuğrul Sağlam’a
her konuda tanıdığı sınırsız
özgürlükle de, “tabuları
yıkan başkan” yakıştırmasına
muhatap oluyordu. Sağlam;
zaferle tamamlanan sezon
içinde yönetimin desteğini
arkasında bulmakla kalmadı,
istediklerini yaptırma ve
kabul ettirme noktasında da
önünde rahat bir hareket alanı
buldu. Skora endeksli yönetici
refleksinin soyunma ve hakem
odaları basarak, başarısızlığa
kılıf aradığı Türk futbolunda,
Bursaspor’un pek çok kimseye
aykırı ve tuhaf gelen yönetim
modeli tarzı, timsahlara Süper
Lig şampiyonluğu getiren
sürecin mihenk taşı olarak
kabul ediliyordu kuşkusuz…
Beşiktaş’taki görevini bırakırken
“adam gibi geldim, adam
gibi çalıştım, adam gibi de
gidiyorum” sözleriyle tarihe not
düşen Ertuğrul Sağlam’ın yarım
kalan bıraktığı işini Bursa’da
tamamlamasında belki de
yaptığı bu çıkışın izleri saklıydı.
Daha ilk günden taraftarla
arasında inanılmaz bir sevgi
bağı oluşturan Sağlam, maç
öncesi yapılan yumruk şovların
da önemli bir enstrümanı oldu
sezon boyunca. Yüreklerin
bir köşesinde yaşayan
Sağlam sevgisi zamanla
kartopu olmaktan çıkıp çığa
dönüştü. Bir teknik adam için
pek rastlanılamayan tribün
manzaraları, zaman içinde
yaygın medyanın da kabul
etmek zorunda kaldığı bir futbol
fenomenine dönüştü. Öyle
anlar oldu ki, Sağlam’a duyulan
inanç, takımla yönetimin ötesine
bile geçip, bir futbol klasiği
halini aldı. Sağlam’ın oyun
kurgusunda aidiyet duygusu ön
plana çıkmakla birlikte emeğe
duyulan saygı her şeyin ötesine
geçti. Adam kayırmadan,
ismiyle cismine bakmadan,
hafta içi idmanlarında kim
daha fazla ön plana çıkmışsa,
ona formayı teslim ederek
ne kadar adaletli bir teknik
adam olduğunu gösterdi.
Bazen en çok güvendiği genç
olan Sercan Yıldırım’ı yanında
oturttu, bazen de Volkan
Şen’i. Örneğin Beşiktaş’tan
kefil olarak getirttiği Zapo’ya
bile iltimas geçmeyip, Çek
oyuncunun oynadığı pozisyonu
bileğinin hakkıyla hak eden
İbrahim Öztürk’e şans verdi.
Sağlam’ın takım içindeki
adaletli görev dağılımı, zaman
içinde “bu takımda arkası olan
değil, tek döken oynuyor”
imajının yerleşmesine neden
oldu. Başarıdaki bir diğer etken
de, takım içindeki arkadaşlık
ve yardımlaşma duygusunun
ön plana çıkmasıydı.
Büyük büyüklüğünü, küçük
küçüklüğünü bildi, kimse
kimsenin ilgi alanına müdahil
olmadı, yerini hududunu
bilerek sadece işini yapmaya
çalıştı. İdmanlardaki yoğun
tempoda ortaya çıkabilecek
küçük tartışmaları kendi içinde
absorbe edebilen timsahta,
Sağlam’ın kurduğu düzen
saat gibi işledi. İdmanlardaki
neşeli temponun verimi ve
performansı arttırdığı ise
sahaya çıkınca belli oluyordu.
Birbirinin açığını kapatmada
gereği kadar özveride bulunan
oyuncular, örnek bir dayanışma
ve birliktelik sergiliyorlardı.
Teknik Direktör Sağlam yerel ve
ulusal medyayla yaptığı haftalık
olağan basın toplantılarında
sık sık bu konuya değiniyor,
“idmanlarda bir gün olsun
gerek şahsıma, gerekse
arkadaşlarına sesini yükselten
oyuncum olmadı” şeklinde
açıklama yaparak, oyuncularını
onurlandırmaya çalışıyordu.
Sağlam’ın bir diğer artısı da;
büyük kulüplerde doyuma
ulaşmış, şampiyonluklar
yaşamış, günü gelince de
dışlanmış oyuncularıyla etle
tırnak örneği bütünleşerek,
onları başarıya endekslenmesi
olmuştu. G.Saray’dan dışlanan
Ömer Erdoğan’la, Denizli
göreve başlayınca Beşiktaş’ta
forma yüzüne hasret kalan Ali
Tandoğan’ın sezonu inanılmaz
bir performansla zirvede
tamamlamalarında Sağlam’la
geçmiş zaman kipinde
the past tense
1...,132,133,134,135,136,137,138,139,140,141 143,144,145,146,147,148,149,150,151,152,...156
Powered by FlippingBook