Dergi Bursa / EKM-KSM-ARLK 2019 / Sayı 55
67 “Acı duymak gülmekten iyidir, zira acı insanın yüreğini ağrıtır. İnsanları diri diri gömercesine kilitleyip çevrelerinde duvarlar örenin ne olduğu bilinmez ama yine de bir takım duvarların, tel örgülerin, demir parmaklıkların varlığı hissedilir. Bütün bunlar bir kuruntu, bir hayal midir? Sanmıyorum. Ve insan kendi kendine sorar; tanrım bu uzun süreli mi, temelli ve herkes için geçerli olan bir ebediyet midir?” gibi uzun ve felsefe alt yapılı bir cümle Van Gogh’un dudaklarının arasından kolayca süzülebiliyordu. Ömrü yaşadığı psikolojik yıkıntılarla geçen bir dehanın bu denli başarılı olması da yine bu yıkımlar sayesinde oldu. Akıl hastanesine yatmayı kabul edecek kadar bilinçliydi, resim yapılmasına boyaları yediği için kimi zaman izin dahi verilmedi. Ama eserleri nedeniyle hep bir dahi olarak anıldı. Hikâyesi 30 Mart 1853 yılında Hollanda’nın Groot-Zundert isimli köyünde başladı. Daha küçükken bile ciddi, sessiz ve düşünceliydi. Yatılı okuluna gönderilmesiyle evinden ilk kez ayrı kaldı. Bu ayrılığın yarattığı derin sıkıntı geleceğine yön “Pain is better than smiling, since pain makes one’s heart ache. It is not possible to know what locks a person and puts up walls around him as if burying him alive, but the presence of walls, wire fences and iron bars is always felt. Are these just illusions or dreams? I don’t think so. And one asks himself; God, is this a long term, permanent and everlasting eternity for all?” Such long and philosophical sentences could easily flow through Van Gogh’s lips. Such wrecking experiences were what made this genius who spent a lifetime in psychological distress so successful. He was conscious enough to accept being hospitalized in a mental asylum and sometimes he wasn’t even allowed to paint because he ate the dyes. But he was always considered a genius for his paintings. His story started on the 30th of March, 1853 in the Dutch village of Groot-Zundert. He was serious, silent and pensive even as a kid. He left his home for the first time when he was sent to a boarding school. The deep distress caused by this separation shaped his A dreamer who believed in sorrow Hüzne inanan hayalperest
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjAwNTM=