Dergi Bursa / EYLÜL 2018 / Sayı 50
37 Gelmiş geçmiş en yüce Türk tasavvufçularından biri sayesinde yaşanıyor olup bitenler. Her gece birbirinden her açıdan farklı yüzlerce insanı kendisine çekiyor bu ulvi mekan. Karabaş – i Veli Kültür Merkezi’nde kafanızı çevirdiğinizde bir Koreli görebiliyorsunuz ya da bir Afrikalı. Erzurum’dan yüreğine bir nefes huzur çekmek isteyen Fatma kadın da orada oluyor, Antalya’nın yörüklerinden Mehmet Amca da... Bursalılardan ise sadece “bilenler” orada. Ömrünü insanlara hizmete bahşetmiş, bu sayede halkın takdirini kazanmış bir dünya bilgininin, tasavvuf felsefesinin belki de en “içten” şairinin felsefesi ile şekillenmiş bu gizemli dünyayı bir araya getiren ise; temelde “hak” sevdası... Felsefesinin derinliği ile hümanizme öncülük edip İslam tasavvufunu kendisine yol edinmiş olan Mevlana, mesnevi kültürünün yeşermesini sağlarken; bugün Bursa’da bu sevdanın hiç bitmeden sürüyor olmasını nasıl karşılardı acaba? Mevlana Celâleddin Rumi’nin özel olarak yaptığı zikir ve törenleri göz önünde tutarak ölümünden sonra oğlu Sultan Veled tarafından kurulan tarikata giren “Mevlevi”ler, tarikat kurallarına göre çile doldururken; “her gün” belli sınavlardan, denemelerden geçerek yetkili pirinden el almaya çalışıyor Karabaş-i Veli’de... Mevlevi’nin davranışları, giyim kuşamı, konuşması, çevresiyle olan ilgisi ve başkalarına karşı tutumu, tarikat kurallarına göre belirli ve sınırlı. Mevleviliğe karşı sevgi ve ilgi duyarak tekkede gerekli törenlere katılan kimseye Mevlevi muhibi (Mevleviliği seven) deniyor. Dergâhının şeyhine ise Mevlana Celâleddin soyundan gelen bir “çelebi...” None would have happened if it hadn’t been for one of the greatest Turkish Sufis ever. Every night, hundreds of different backgrounds flock to this holy site. You can see a Korean or an African as you look around at Karabaş– i Veli Culture Centre. Here is Fatma, who came from Erzurum for a Şerife Keser
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjAwNTM=