Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Faruk Duman / Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur

Faruk Duman - Ve Bir Pars,Hüzünle Kaybulur

Bir parsla göz göze gelince değiştim

“Ormanda göz dolanır, diye geçirdim içimden. Bu, ninemin laflarından biriydi. Ormana fazla gitme, diye tuttururdu ninem, ormanda göz dolanır. Peki bu göz, olursa, nasıl bir gözdür nine, diye sorardım. Ne bileyim, diye anlatırdı; sade bir göz. Renksiz, avuçsuz bir göz. Mesela yalnızca bir göz. Kimseye ait olmayan bir uğursuz. Bunu gerçekten de gördüğünü, gerçekten de görüldüğünü söylerdi. Hem de kaç defa.”

Bugünün çocukları hiç bilmeyecek; onlar ne sokak gördüler, ne evden kaçıp top sahasına giderken mezarlıktan geçtiler, ne evin arkasındaki ürkütücü, sırlarla dolu, suratsız gözlerin, elsiz parmakların, dilsiz dudakların, bedensiz uğuldakların yaşadığı mezbelelikte mahallenin kaderini belirleyecek çok önemli meseleler için toplandılar, ne de evde en muhafazalı yerde duran siyah deri kılıflı radyonun tozunu almak için cebinde mis gibi bir Amerikan bezi taşıyan bir dedeleri oldu onların. Neyi bilmediklerinden, neyi hiç yaşamadıklarından, neyi hiç anlayamayacaklarından haberleri bile olmayacak. Bugünün çocukları, kendi farazilerini kendileri uyduracak. Belki çok uzak değil, içinden geçecekleri ormanları bile olmayacak bir zaman sonra. Nereden nereye değişti insan, zaman öyle azgın akıyor ki ve artık ömür denilen yüzeyde yer öyle çorak ki aklımıza tutunacak yer bulamıyor bunca yaşanan. Faruk Duman dedi ki dün sabah, “Gel ormanda biraz dolaşalım. Sana diyeceklerim var. Göstereceklerim var. Ormanda bir kız var. Bir Pars var. Şimdiye kadar sen can kulağıyla dinlememişsindir ormanda otun böceğin sesini, gel bak ormanda çok acayip sesler var. Gel de sana bir orman kokusu sindireyim.” Olur gibi geldi.

“Alçak dallar yüzümü yırtıyor, dikenli çalılar ayaklarımı dağlıyordu. Parsın peşimden geldiğini hissediyordum. Dalların, çalıların içinden bir gölge gibi sessiz, kıpırtısız geçiyor, korkunç homurtusuyla onları adeta eritiyordu. Bir ara dönüp ona bakmak istedim. Ama yapamadım. Pars, o koca diliyle ensemi yalıyor, boynumu yemeye hazırlanıyordu. Tam o sırada derenin sesini duydum. Köprüye gidecek zaman yoktu. Dereyi geçmekle canımı kurtaracaktım. Olmadı. Tökezleyen bir ceylan gibi, dizlerim kırılarak yuvarlandım, sulara karıştım.”

Daha önce de ormandan geçtiğim oldu. Bu başka. Böyle bir orman görmedim ben daha önce çünkü ormana hiç böyle bakmadım. Faruk Duman vardı yanımda, korkmadım. Parstan korkmadım. Kendi oğlunu kendi kızının içine sokan o pis suratlı adamdan korkmadım. Ses çıkarak dallardan korkmadım.

Ceren’i anlattı, yaşadıkları kimsenin yaşamına geçmesin inşallah. Resim’i anlattı Faruk Duman, alem çocukmuş Resim. Kaderini yaşamış belli ki ama kadersiz derler bizim orada Resim gibilere. Kara Halil’den bahsetti. Kara Halil’in deyimiyle sırtına binmediği binek, gözünden vurmadığı sinek kalmamış yaman bir avcı olan Avcı Kemal’in ormana yaptığı büyülerden konuştuk. Ve Bir Pars Hüzünle Kaybolur kitabında bana daha önce başka bir kitapta başıma gelmeyenleri yaşatan Faruk Duman, başka bir sayfada nereye gidelim dese giderim, kesin, tereddütsüz.

“Başımı kaldırıp yukarı baktım; dallar incelerek yükseliyor, birbirine yol vererek. Tazelenip yapraklanarak uzuyorlardı. Bu yağmur sonrasının, bu heyecan verici tazelenmenin çıtırtısını duyabiliyordum. Gövde dallara su taşıyor, dallar biraz daha uzayabilmek için. Sanırsın birer uykulu yılan. Gözlerini gökyüzüne dikmiş inatla genleşiyorlardı. Ama bir dal, bir peygamber devesi güneşi nasıl karşılar. Işığın yükselmesini, gökyüzünün kızararak, pençelenerek açılmasını. Ne ki bu dalın, gövdeden fışkıran bu arzulu ucun bir sesi yoktur. Bu nedenle öyle sincaplar, gelincikler, tilkiler, ağustosböcekleri gibi sevinemeyince ne yapsın. Şıvgın ne yapsın?”

Neler neler oluyor sabahtan akşama kadar. Bazısını çocuğumuz hiç olmamış sayıyor. Olanın neye sebep ya da mani olacağını zerre düşünmüyor. Bir Pars vuruluyor, son Anadolu Parsı, çoğu kimsenin umuru bile olmuyor ama onun olmuş. 1974’te Beypazarı’nda vurulan son Anadolu Parsı’na adadığı bir kitap yazacak kadar olmuş hem de.

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu