Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

Çocukluk, özgürlüğün süresiz vizesidir

Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz
Oğullar ve Rencide Ruhlar – Alper Canıgüz

 “Beş yaş, insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencere önünde, dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı; zarardan kâr. Uzun süre annemle babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.”

Mahallede büyüyen, hayatın en önemli sırlarını iki apartman arasındaki karanlık, rutubetli, daracık kuytularda mahallenin büyük, aklı da kanı gibi deli akan abilerinden öğrenen çocuklar, özgürlüğün kitabını yazarlar hem de öyle bir yazarlar ki okuyanlar şaşıp kalır. Gülsen mi ağlasan mı, senin de bir mahallede nice anıların kaldı diye hüzünlerin dalgalı denizine dalsan mı, dizde nefes nefese bir çocukluk macerasından kalma o belli belirsiz yara izine bakıp hatıralara pansuman mı yapsan bilemeden, hepsinin arasında gide gele okuyacağın bu kitap bence tam da Alper Canıgüz’ün kendisini bize tanıştırdı üzere beş yaşındaki Alper Kamu tarafından yazılmış. Kitabın ilk sayfasını açtığın, hikayenin içine girdiğin andan itibaren aslında okur olarak gerçek hayatından bir süreliğine ayrılmış, Alper Kamu adlı veledin ve daha pek çok matrak, tuhaf, sıradan, ürkütücü, deli, sakin, dedikoducu, işinde gücünde insanın yaşadığı o mahalleye yerleşmiş olacaksın. Kitabı, Alper Canıgüz’ün yazdığı satırlar olarak okumana imkan yok, sen de kuvvetle muhtemel beş yaşındaymışsın gibi, Alper Kamu’nun yaşıtıymışsın ve Dağ Çileği Sokak’la yeni bir savaşa hazırlanıyormuşsun gibi yaşayacak, mahalle savaşları için gazoz kapağı ezecek, Kız Tevfik’in arkasından atıp tutacak, Alev Abla’ya ufaktan aşık olacaksın. Cinsiyetin nedeniyle bu mahallede sana bankacının kızı ya da Alev Abla rolü de düşebilir; hiç şüphen olmasın ki kitap boyunca rolüne kendini fena kaptıracaksın.

Mayıs 2005 - Engin Çakır
Mayıs 2005 – Engin Çakır

“Alev Abla, bir haller yaparak masalı bitirdikten sonra, oturup iyi niyetle düşündüm bunun bizimle ilgisi nedir diye. Pek mantıklı bir sonuca varamadığımı söylemek zorundayım. Haydi diyelim komşu evlerde oturan Kay ile Gerda biz ikimizi temsil ediyordu. Dünyayı o lanetli aynadan gördüğüm de iddia edilebilirdi doğrusu. Peki, Karlar Kraliçesi kimdi? Erdoğan Bey herhalde. Yani ben Erzurum’a ya da cehennemin dibine gitsem Alev Abla gelip beni bulacak mıydı? Bu muydu yani? Ağzından çıkanı kulağının duyduğundan emin değildim. Çok güzel bir masalmış dedim.

Alper Canıgüz’ün yaratığı Alper Kamu karakteri; oğlunuz, kardeşiniz, yeğeniniz, kankanız, apartmandaki ya da sınıftaki en yakın arkadaşınız olsun isteyeceğiniz türden bir çocukadam. Mahallede özgürlüğün dibine vuran, aklına eseni yapan, çocukluğun özgürlük vizesinden gönlünce faydalanarak her deliğe girip çıkan Alper Kamu’nun daha o yaşta Dostoyevski, Nietzche, Oğuz Atay okumuş olması, annesinin hijyen takıntısının bastırılmış cinsel dürtülerinden kaynaklandığı fikrine varabilmesi biraz sinir bozucu, biraz akıl dışı, biraz garip gelse de kitapta usul usul ilerledikçe bütün bunlar normal görünmeye başlıyor.

Bu çocuk sahiden üst katta oturuyor olsaydı acaba bizim apartman nelere gebe olurdu diye düşünmeden edemiyor insan. Kitap bittikten sonra ilk günler etraftaki çocukların yüzlerine bakıp Alper Kamu’yu görmeye çalışıyor. Hatta ekşisözlük’te Alper Kamu’nun Murathan Mungan’ın Yüksek Topuklar’ındaki Tuğde bir araya gelmesi halinde ortaya nasıl bir cümbüş çıkacağını merak edecek kadar ileri gidenler bile var. Koca koca laflar eden, kocaman adamlar gibi felsefe yapan, yaşıtlarına politik konularda bile posta koyan, mahallede meydana gelen bir cinayeti çözmeyi aklına koyup komisere bile haddini bildiren bu çocukadam, daha hikayenin en başında, ağzını açar açmaz, kurduğu ilk cümlelerle her okurun kalbini fethedecek türden bir velet ve ondan kesinlikle şeytan tüyü var. Kendisi sağ sol meselelerinden de ziyadesiyle haberdar ve bu konularda engin fikri var.

“…‘Boş ver bu işleri Kerim Abi,’ dedim. ‘Sen söyle hele, hangi partiyi tutuyorsun?’

Şaşkın şaşkın suratıma baktı. İdarenin casusu muyum acaba diye düşünüyordu sanırım. Kafasını dikip, ‘Ekmek partisi’ dedi.

‘Öyle bir parti yok ki’ dedim.

‘Hiçbir partiyi tutmuyorum,’ diye ifade değiştirdi bunun üzerine. Bu devrim yapacak, ben de göreceğim.

“…’peki sağcı mısın, solcu mu?’

‘yok bizim felsefemizde sağ, sol.’

Felsefe? ‘senin felsefende ne var Kerim Abi?’

Nihayet hazır yanıtı bulunan bir soruyla karşılaştığı için keyifle ünledi: ‘bana derler kerim, bugün buldum bugün yerim, yarına Allah kerim!’

Hey gidi koca Marx, diye geçti aklımdan, kalk mezarından da gör diyalektik nasıl oluyormuş!…”

Şimdi havalar sıcak, haberler beter, durumlar sıkıcı, Facebook’ta Twitter’da muhabbetler hep aynı rehavetle baymış vaziyette ve hiç esmiyor ve sabahlar olmuyor bir türlü. Şöyle güle eğlene hatta acayip bir polisiye durumun içinde heyecandan gerile gerile okunacak bir kitap lazımsa size, bu kitap o kitap.

“Gazanfer’in arakamdan savurduğu küfür ve tehditleri hala işitebiliyordum. Sırtımı tahta duvara verip soluklandım. Tabancamı sıkı sıkı tutarak yere çöktüm ve kendi kendime gülmeye başladım. Hayatımın en hızlı günlerini yaşıyordum. Dövüşecek düşmanlar ve sevilecek kadınlarla çevrelenmiştim. Gerçi silahım plastiktendi. Kadınlarım da öyle.”

Yazı: Emine Civanoğlu

Başa dön tuşu