Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.

“Bursa beyazı”nın yeniden doğuşu

 İpekböceği… Bursa’nın; başlayıp bitmeyen hikâyesi, gelip de gitmeyen misafiri… Birkaç günlük ömrüne inat yüzlerce yıl yaşamayı başaran hatta sonsuzluğa uzanan narin ve fedakâr meleği… 

Bursa’ya gelişi türlü rivayetlere dayanır ipekböceğinin. Milattan önce 2600 yılında Çin’e ait bir sırken, ipekböceği kozaları milattan sonra 552 yılında Bizans Kralı Jüstinyen döneminde topraklarımıza doğru yola çıkmış. Bursa; havasıyla, suyuyla, ovasıyla her türlü imkânı sermiş ipekböceğinin önüne. İpekböceği de vefasını ispatlamış Bursa’ya ve Bursalılara. Yıllarca süren dostlukları boyunca Bursa, ovasındaki dut ağaçlarının yapraklarıyla beslemiş ipekböceğini. İpekböceği ise Bursalıların en geçerli gelir kaynağı olmuş. İpliğiyle, dokumasıyla, kumaşıyla, ticaretiyle hep tam kalbinde durmuş Bursa’nın. Neler yaşamış, neler görmüş bu topraklarda… Kısacık ömrüne inat ölümsüzleşmeyi başarmış. Bir mucize olarak geldiği dünyada, doğanın sunduğu bir hediye olmuş insanlığa… Hak ettiği değeri gördüğü, hiç aç kalmadığı hatta yiyebildiği tek şeyin, dut yapraklarının en lezzetlisini bulduğu bu topraklarda uzanmış sonsuzluğa… Bursa’nın nazlı meleği; yüzlerce yıl süren yolculuğunda kendini Bursa’da bulmuş. Memleketi kabul ettiği Bursa’da, bitmeyen bir masalın başkahramanı olmuş. Bugün bu masal kaldığı yerden devam ediyor. Dünya nefesini tutmuş, “Bursa beyazı”nın “yeniden doğuşunu” izliyor.

Doğduğu değil, doyduğu topraklarda…

Çin imparatoriçesinin çay fincanında ya da bir Çin prensesinin çamaşırlarını yıkamak için doldurulan kaynar su dolu bir kazanda… Nasıl olduğu konusunda hakkında farklı rivayetler olsa da kesin olarak bilinen şey ipekböceğinin ilk olarak Çin tarafından keşfedildiği. Kayı Boyu’ndan gelen Osman Bey’in başlattığı Bursa kuşatmasını, oğlu Orhan Bey fetih ile sonlandırınca da ipekçiliğin Bursa’ya uzandığı biliniyor. Hatta bir rivayete göre İstanbul’da yaşayan Bizans imparatorunun görevlendirdiği iki rahip, Çin’den gizlice aldıkları ipekböceği tohumlarını asalarının içine saklayıp İstanbul’a getirmişler. Ancak ipekböceğinin hassasiyet durumu nedeniyle bu rivayet, bazı uzmanlar tarafından bir ihtimal olarak dahi kabul edilmiyor. Bir şekilde bu topraklara ulaşan ipekböceği hem Bursa’yı, havasını suyunu hem de Bursalılardan gördüğü ilgiden memnun kalmış olacak ki kısa süre içinde Bursa’yı dünyanın en kaliteli ipek üreten bölgesi haline getirdi. İpekböceğinin Bursa sınırlarına girdiği andan itibaren kopamamasının en büyük nedeni ise burada bir ürüne dönüşmesi ve sunduklarının hak ettiği şekilde değerlendirilmesiydi.

Kalitesi havadan, bereketi sudan…

Bursa’nın iklim özellikleri hem ipekböceklerinin gelişiminde hem de koza örme dönemleri için o kadar uygundu ki bu durum elde edilen ipeğin kalitesinde en önemli etkendi. Bursa Ovası’nı kaplayan dut ağaçları ipekböcekleri için sonsuz bir besin kaynağıydı. Bursa’nın havasındaki sıcaklık ve nem oranı son derece elverişliydi. Uludağ’ın bereketli kar sularının bolluğu da ipekli ürün elde edilmesinde gereken bir sarf malzemesiydi çünkü ipekböceklerinin beslenmesi için önemli bir noktaydı. Bu saf su, kozalar kaynatılırken, çekilirken, boyanırken, baskısı yapılırken, durulanırken kısacası her evrede kullanılan suydu ve kozanın hassasiyetine uygun saflığıyla ipliğin gerçek kalitesini ortaya çıkartıyordu. İpekböceği, havasına suyuna vurulduğu bu kente geldiği andan itibaren büyük bir gelir kaynağı oldu. Bursa’nın verimli topraklarında büyüyen dut ağaçlarının yapraklarıyla beslenip, özenle ördüğü bir kozadan 800-1200 metre arasında ipek ipliği üretebiliyor. Ortalama 6 haftalık ömründe 132 saate yakın bir uyku dönemi geçirip 5 kez deri değiştiriyor. 5. hafta sonunda ise kozasını örebilecek hale geliyor. 3 gün boyunca, büyük bir ustalık ve özenle örüyor kozasını. Bu süre içinde de yaklaşık 130 bin kez dönüyor. O küçücük böcek, böylece dünyanın en sağlam, en zarif ve en güzel ipliğini üretiyor.

Kozaların hanı “Koza Han”

Zarafeti ve mucizesiyle, yüzlerce yıldır şairlere, ressamlara, fotoğraf sanatçılarının ilham kaynağı ipekböceği… Kendi ipliğe dönüşürken, Bursa’yı da bir tekstil merkezine, bir ipek cennetine dönüştüren ipekböceğinin kozaları, 1491’de 2. Bayezid’in yaptırdığı Koza Han’da toplanırdı. Öyle çok, öyle bereketliydi ki bu kozalar, adını verdiği bu han dolup dolup taşardı. Köylerden gelen ipekböceği yetiştiricileri, ellerinde kollarında kozayla dolu sepetleri gelip hanın meydanına yığarlardı. İpek kozaları tüccarlara satılır sonrasında bu kozalardan elde edilen kumaşlar da yine Koza Han’daki ipek dükkânlarında satılırdı. Bugün de handa, eski günleri yaşatırcasına ipek ürünler satan dükkânlar mevcut ancak çoğu fabrikada üretilen ürünlerden oluşuyor. İpekböcekçiliğinin Bursa’da yaşadığı altın çağda, isimlerine ilham olduğu başka hanlar ve çarşılar bulunsa da Bursa’nın ipekten tarihinde Koza Han’ın hep ayrı bir yeri oldu.

Koza işi, göz nuru

Hediyelik eşyalar, kolyeler, küpeler, panolar, çerçeveler, renk renk, desen desen çeyizlikler…  İpekböceğinin ve mucizevi kozası; insanların hayatına girdikten sonra yalnızca geçim kaynağı değil, içlerindeki sanatçıya ilham kaynağı da oldu. İpekböceği eseri kabul edilen kozalar, kaynatılmadan da kullanıldı ve çocukları neşelendiren oyuncaklara, duvarları süsleyen panolara dönüştü. Siyah-beyaz fotoğraflar, etrafını kaplayan koza parçalarıyla renklendi. İpek ipliğinden dokunan kumaşlar, işlenen desenler gibi kozalar da kesilip türlü şekiller alarak yepyeni ve bambaşka güzelliklere dönüştü. Hatta kozadan yapılan süslemeler ve motifler farklı isimler taşıyan yöntemlerle geliştirilip kurslar açıldı. 100 yıllık bir gelenek halk eğitim merkezlerinde öğretilir hale geldi.

“Bursa beyazı” Pastör’e emanet

İpekböcekçiliği Bursa’da 16. yüzyıldan itibaren en parlak çağını yaşadı. 1845 yılına gelindiğinde Bursa’da kurulan 60 fabrika ile Bursa ve İzmit’te kurulan ipek çekme fabrikaları büyük gelişme gösterdi ve bu sayı 80’i geçti. Bursa ipekböcekçiliğinin en ileri en yüksek verimli dönemlerindeydi. Ancak 1856’da “Pebrin (karataban)” adındaki ipekböceği hastalığının Türkiye’ye girmesiyle ve Süveyş Kanalı’nın açılarak Avrupa piyasalarına ucuz Çin ve Japon ipeklerin girmesiyle büyük bir zarar gördü. “Bursa Beyazı” olarak da anılan ve ipekböceklerine musallat olan bu hastalığın çaresi, dönemin büyük âlimi kabul edilen Pastör’den geldi. “Kevork Torkomyan” isimli bir öğrenci, o dönem Osmanlı Devleti bursuyla Mont Pellier Ziraat Enstitüsü’nde okutulan 8 öğrenciden biriydi. Bursa’da alman konsolosluğu ve Düyun-u Umumiye’ye vekil olan Herman Schuller, merkeze yazdığı 1886 tarihli raporunda, ipekböcekçiliğinin durumunu özetleyen bazı görüşler bildirdi. Bu raporda Torkomyan’a ipekböcekçiliği konusunda görev teklif edilmesini, ipekböcekçiliğinin merkezi durumunda olan Bursa’da bu konuda bir mektep kurulmasını, burada ücretsiz eğitim verilmesini önerdi. Bunun üzerine Ahmet Vefik Paşa döneminde başlatılan çalışmalarla 1888’de “Bursa İpekböceği Enstitüsü” –zaman içinde aldığı diğer isimleriyle İpekçilik Mektebi, Tohum Mektebi ya da Böcekhane- açıldı. Torkomyan Efendi işin başına getirildi. Pastör usulü tohum üretimi konusunda eğitim veren okulun idaresinde “Kevork Torkomyan” getirildi. Türkiye’de ipekböcekçiliği, Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Enstitüsü’nün kuruluşundan itibaren ilmi esaslar dâhilinde yapılmaya başlandı. İpekböcekçiliği, halkın ve devletin desteğiyle bu dönemde ayağa kalmayı başarsa da 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde ipekböcekçiliği yeniden gerilemeye başladı.

Bursa’da kozaların birliği

Cumhuriyet’in ilanından sonraki dönemde çıkartılan yasa ile Türkiye’de tohum üretimi, ipekböceği bakımı ve beslenmesi gibi ipekböcekçiliği ile ilgili tüm maddeler hukuki teminat altına alındı. Aynı yıl Koza Borsası açıldı. Tüm tedbirler alınmış olsa da beklenen verim sağlanamadı. Bursa ipeği, dünya koza ve ipek piyasalarıyla başa çıkılacak gücü toplayamadı. Kurtuluş Savaşı’nın ardından mübadele ile Bursa’ya gelen göçmenlerin, bilmedikleri bu işe sahip çıkmamaları da ipekböcekçiliğinin bu gerileyişinde önemli bir etkendi. 1932’den sonra bu durum düzelmeye, ülkenin yaş koza üretimini artmaya başladı. 1940’ta koza üretimini korumak ve arttırmak amacıyla Bursa, Adapazarı ve Bilecik’te ayrı ayrı açılan kooperatifler tek çatı altında birleşerek  “KOZABİRLİK”i (Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) kurdu. Bu süreç boyunca Bursa, Türkiye’deki yaş koza üretiminin büyük bir bölümünü tek başına sağladı. Sonraki dönemde yine düşüşe geçen ipekböcekçiliğinde farklı bir dönem başladı. Japonların uzun süren araştırmalarının ardından 1946’da “polihibrid” denen tür geliştirildi. Bu tür daha dayanıklı ve daha verimliydi. KOZABİRLİK ve İpekböcekçiliği Enstitüsü’nün katkılarıyla 1962’den itibaren bu türü Japonya’dan getirip ülkemizde uygulandı. O güne dek yetiştirilen “Bursa Beyazı” yerini “polihibrid” yetiştiriciliğine bıraktı. 1963’te bu amaçla Tohum Üretim İşletmesi kuruldu. Burada bir Japon (Katakura) firması ile işbirliğine gidilerek hastalıklara karşı dayanıklı, kutu başına verimliliği yüksek hibrid ipekböceği tohumu üretildi. 1971’de Hürriyet semtinde kurulan “Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Merkezi” tohum ıslahı ve üretiminin geliştirilmesini, ilgili yörelere kontrol üniteleri kurulmasını sağladı. Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü, 2009 yılını “Doğal Lif Yılı” ilan etti. Bugün ülkemizde ihtiyaç duyulan ipekböceği tohumları hala KOZABİRLİK’in Bursa’daki tohum üretim tesislerinde üretiliyor. Dünyada kendi tohumunu üreten birkaç ülkeden biri yapıyor. Hatta Bursa’daki tesislerde üretilen ihtiyaç fazlası yumurtalar yurt dışına ihraç ediliyor.

İpekböceği yeniden sahnede…

80’li yıllara kadar Türkiye’deki toplam koza üretiminin yüzde 40’ı Bursa’da yapılıyordu. Sonraki yıllardan bugüne dek yaşanan gerileme 2013 yılının “İpek Yılı” ilan edilmesinden itibaren sona erdi. Bursa’da yerel belediyeler ve halk tarafından başlatılan çalışmalar ipekçiliğin ve ipekböcekçiliğinin kaldığı yerden devam etmesini amaçlıyor. Hem de bugünün imkânları, bugünün teknolojisiyle… 2015’te Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı “Bursa ipeği yeniden hayat bulacak” projesi kapsamında Muradiye’deki ipek fabrikası yeniden üretime açıldı. Bir marka olarak kabul edilen Bursa ipeğinin coğrafi işaret alması için Türk Patent Enstitüsü’ne başvuru yapıldı. Çiftçilere, koza üretimi süreçlerinde ihtiyaç duyabilecekleri tüm ekipmanlar ve imkânlar sağlandı. Umurbey’de eski bir ipek fabrikası ipek ile ilgili her şeyin, ipekböcekçiliğinin tüm aşamalarının gözlendiği, üretimlerin, tasarımların gerçekleştirildiği Umurbey İpek Üretim ve Tasarım Merkezi’ne dönüştürüldü. Gençleri ipekböcekçiliğine özendirmek, çocuklara Bursa ipeğinin ne olduğunu öğretmek, ipekböcekçiliğinin ve ipekçiliğin Bursa’daki önemini anlatabilmek için okullarda ipekböceği eğitim setleri dağıtıldı, seminerler düzenlendi. Koza üretiminin daha sağlıklı koşullarda yapılabilmesi adına var olan dut bahçelerinin bakımları ve yeni dut bahçelerinin oluşturulması için gerekli çalışmalar da başlatıldı. Ücretsiz dut fidanları dağıtıldı, dut ağacı dikimleri yapıldı. İpekböceği adına festivaller, şenlikler organize edildi.

Onun adı: İpekböceği

İpek; Bursa’nın her hücresine öyle bir işlemiştir ki bunu bu şehirde baktığınız her yerde görebilirsiniz. Semtlerinde, sokaklarında, müzelerinde, eski Bursalıların anılarında hatta rayların üzerinde…  Bundan birkaç yıl önce başladı Bursa’nın yüzde yüz yerli tramvayının hikâyesi. Adını da dış görünümünü de Bursa’nın en narin simgesi ipekböceğinden aldı. Türkiye’nin ürettiği ilk yerli tramvay olma unvanını üstlendi. Bursa’yı dünyada tramvay üreten birkaç şehirden biri yaptı. Kendi de dünyadaki 7. tramvay markası oldu. Kısa zamanda aralarında dolaşmaya başladığı Bursalıların sevgisini kazandı. Otomotiv konusunda dünya çapında önemli bir yere sahip olan Bursa’yı, raylı sistemler alanında da hatırı sayılır bir noktaya taşıdı. Bir yandan şehir içinde halkın ulaşımını kolaylaştırırken diğer yandan şehir dışında hatta yurt dışında memleketini temsil etme görevini aldı üzerine. Bursa’nın yıllar boyunca gördüğü tramvay rüyasını gerçeğe dönüştürdü. Bursalılara ulaşım konusunda çeşitli seçenekler sundu. 3,5 yıla yakın sürdü İpekböceğinin sahnedeki yerini alması. Önce Kent Meydanı’nda Bursalılarla buluştu. Bu tanışmanın ardından her türlü testten geçtikten, test sürüşleri yapıldıktan sonra yollara düştü. 2013’ten beri geçtiği yolları da değiştirdi, Bursa’nın çehresine yepyeni anlamlar kattı İpekböceği. Güzergâhındaki yollar, binalar, dükkânlar, evler yeni bir kimlik kazandı. Hem Bursa’nın hem de Türkiye’nin gündemine oturdu. Farklı şehirlerden gelen mühendislerin, uzmanların hayranlığını kazandı; takdirlerini topladı. Seferlerine başlayalı daha bir yıl olmadan 750 binden fazla yolcu taşıdı. Bursa ulaşımında tramvay çağını başlattı. Yalnızca Bursa sokaklarında değil, Türkiye’nin hatta dünyanın farklı illerinde de boy gösterdi…

 

TÜBİTAK’ın gözdesi: Bursa ipeği

Bir süre önce ipek elyafında bulunan proteinin insanın DNA’sı ile benzer bir yapı göstermesi nedeniyle, ipek ipliğinin sağlık alanında kullanılabileceği keşfedildi. Hatta bu konuda Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Uludağ Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü proje kapsamında Bursa ipeğinden ameliyat ipliği üretmek için ilk denemeler Muradiye İpek Fabrikası’nda yapıldı. TÜBİTAK’ın da desteklediği bu çalışmaların sonucunda Bursa ipeğinden absorbe olmayan bir ameliyat ipi üretildi. Uludağ Üniversitesi’nde, Türkiye’nin ilk ipek AR-GE laboratuvarının kurulmasına sebep olan proje kapsamında Türkiye’nin ilk ameliyat ipi fabrikasının da Bursa’da kurulacağı açıklandı. Bugün ipekböceği hak ettiği ilgiye, ipekböcekçiliği Bursa’daki hatırı sayılır yerine kavuştu ve kavuşmaya devam ediyor. Bursa’nın nazlı meleği bu kez bir daha kayıplar vermemek üzere geri döndü memleketine. Bursa ipeği de yeniden doğmakla kalmadı dünyanın dikkatini memleketine çekmeyi de başardı. Tıpkı eski günlerdeki gibi… Tıpkı olması gerektiği gibi…

Başa dön tuşu